Hollanda’dan Türkiye’ye demokrasi mesajı mı, yoksa iç işlerine müdahale mi?
Hollanda Parlamentosu’nun Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğuna dair aldığı karar ve DENK Partisi’nin buna karşı tutumu, İlhan Karaçay’ın kaleminden çok yönlü bir analizle değerlendiriliyor.

İlhan Karaçay’dan Hollanda Parlamentosu’nun İmamoğlu Kararı ve DENK Partisi’nin Tutumu Üzerine Eleştirel Bir Analiz
YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE
Hollanda’dan Türkiye’ye demokrasi mesajı mı, yoksa iç işlerine müdahale mi?
Gazeteci İlhan Karaçay, Hollanda Parlamentosu’nun Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğuna yönelik aldığı kararı ve DENK Partisi’nin bu karara karşı gösterdiği tepkiyi çok yönlü bir perspektiften analiz etti. Karaçay, altmış yıllık gazetecilik geçmişinde siyasetten uzak durduğunu vurgulasa da, bu kez kamuoyunun yoğun ilgisi ve gelişmelerin ciddiyeti sebebiyle sessiz kalmadığını belirtti. Karaçay’ın değerlendirmesi, yalnızca Hollanda-Türkiye ilişkileri bağlamında değil, aynı zamanda demokrasinin sınavdan geçtiği bir sürecin analizi niteliğinde.
Hollanda Parlamentosu’ndan İnsan Hakları ve Demokrasi Vurgusu
Amsterdam merkezli değerlendirmede, Hollanda Parlamentosu’nun büyük çoğunlukla kabul ettiği önergenin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde İmamoğlu’nun özgürlük hakkının ihlal edildiğini savunduğu hatırlatıldı. Bu tutum, daha önce Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında da olduğu gibi, Batı’nın Türkiye’deki bazı davalara dair müdahil pozisyonunu yeniden gündeme taşıdı.
Parlamento kararında, İmamoğlu’nun 2019’daki yerel seçim zaferlerinin ardından siyasi hedef haline geldiği görüşü yer bulurken, bu tutuklamanın da muhalefeti bastırma amaçlı bir siyasi manevra olduğu ileri sürüldü. Önergeye göre, bu gelişmeler NATO düzeyinde de gündeme getirilerek Türkiye’ye uluslararası baskı yapılması gerektiği vurgulandı.
DENK Partisi’nden Egemenlik Temelli Tepki
Ancak önergeye destek vermeyen tek parti DENK oldu. Parti lideri Stephan van Baarle, Hollanda Parlamentosu’nun başka bir ülkenin yargı süreçlerine dair hüküm vermesini “yetki aşımı” olarak değerlendirdi. Van Baarle’ye göre bu tür adımlar, diplomatik ilişkileri zedeleyici nitelikte ve uluslararası hukukun iç işlerine karışmama ilkesine aykırı.
DENK’in bu çıkışı, göçmen kökenli seçmenlerin yoğun olduğu bölgelerde çifte standartlara karşı geliştirdiği politik duruşla da örtüşüyor. Türkiye’ye yönelik eleştirilerin tek taraflı ve siyasi manipülasyonlara açık olduğunu savunan DENK, daha önce de benzer konularda Avrupa’daki açıklamalara temkinli yaklaşmıştı.
Türkiye Kamuoyunda Derin Ayrışma
İmamoğlu’nun tutukluluğu, Türkiye içinde de geniş bir yankı buldu. Muhalefet partileri ve insan hakları savunucuları, bu süreci “yargı eliyle siyaset mühendisliği” olarak tanımlarken, iktidar cephesi, İmamoğlu hakkında yürütülen soruşturmanın hukuki delillere dayandığını ve siyasi bir motivasyon taşımadığını savunuyor.
Hükümet yanlısı medya, ihaleye fesat ve rüşvet suçlamalarının kamu kaynaklarının kötüye kullanımı ile ilgili olduğunu vurgularken, muhalefet, bu suçlamaların zamansal olarak CHP içindeki liderlik sürecine denk gelmesine dikkat çekiyor.
Uluslararası Çifte Standartlar Tartışması
İlhan Karaçay’ın yorumuna göre, Avrupa kamuoyunda demokrasi ve insan hakları hassasiyetinin Türkiye söz konusu olduğunda daha farklı bir retorikle yürütülmesi, çifte standart eleştirilerine neden oluyor. Avrupa’da benzer suçlamalarla karşılaşan siyasetçilerin istifa ettiği ve adil yargılama süreçlerinden geçtiği örnek gösterilirken, Türkiye’deki tutuklamaların otomatik olarak siyasi görülmesi sorgulanıyor.
Bu bağlamda, DENK Partisi’nin pozisyonu bir denge unsuru olarak öne çıkıyor. Hem Hollanda siyasetinde göçmen seçmenin sesi olmayı sürdüren DENK, hem de uluslararası ilişkilerde hukuk ve egemenlik çizgisinde farklı bir bakış açısı getiriyor.
Sonuç: Uluslararası Baskı mı, Yargı Bağımsızlığı mı?
Karaçay’ın değerlendirmesi, Türkiye-Hollanda ilişkilerinde diplomatik hassasiyetin önemine dikkat çekiyor. Yargı süreçlerinin şeffaf ve adil yürütülmesi, hem ulusal hem de uluslararası güven açısından hayati. Batı’dan gelen demokrasi çağrılarının etkili olabilmesi için karşılıklı saygıya dayalı bir zemin şart. Aynı zamanda, Türkiye’deki hukuk sisteminin bağımsızlığı da söylemle değil, adil uygulamalarla teyit edilmeli.
İmamoğlu’nun tutukluluğu üzerinden gelişen bu diplomatik gerilim, sadece bireysel bir dava değil, aynı zamanda demokrasi, hukuk devleti ve uluslararası ilişkilerin kırılgan dengeleriyle ilgili küresel bir tartışmanın yansıması olarak dikkat çekiyor.
Kaynak: www.ilhankaracay.com