Trump’ın ikinci dönem vizyonu: Değişen dünyada değişen ABD

Trump’ın ikinci başkanlık dönemine yönelik değerlendirmeler, ABD’nin dış politikada yeni bir rota aradığını ve Orta Doğu’dan Pasifik’e kaymakta olan küresel stratejisini gözler önüne seriyor.

Trump’ın ikinci dönem vizyonu: Değişen dünyada değişen ABD

Trump’ın ikinci dönem vizyonu: Değişen dünyada değişen ABD

YEREL GÜNDEM / ANKARA

ABD'nin yeni yüzyıl yol haritası: Dönüşüm mü, taktik değişikliği mi?

ABD’nin Orta Doğu politikaları, yüzyılı aşkın süredir istikrar, demokrasi ya da güvenlik söylemleri üzerinden yürütüldü. Ancak bu politikaların arka planında çoğu zaman emperyal çıkarlar yer aldı. Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemine adım attığı şu günlerde ise ABD dış politikası yeniden masaya yatırılıyor. Özellikle Amerikan yönetiminin artık söylem değişikliğine gitmesi, bu politikaların köklü bir revizyondan geçebileceği sinyallerini veriyor.

Trump, ilk döneminden farklı olarak bugün daha temkinli ama hâlâ kendi tarzında “hızlı sonuç” arayan bir lider. Yeni dünya düzenine uyum sağlamak zorunda kalan bir ABD portresi çizen Trump, bu sefer "değişen dünyada değişen bir Amerika" vurgusunu öne çıkarıyor.

ABD Büyükelçiliği’nden tarihi açıklama: "Bu hatayı bir daha yapmayacağız"

Geçtiğimiz günlerde ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden gelen açıklama, tarihi bir yüzleşmeye sahne oldu. Açıklamada Batı’nın yüzyıl önce Orta Doğu’da manda rejimleriyle çizdiği sınırların, emperyal çıkarlar için yapıldığı açıkça ifade edildi. Bu açıklama, Sykes-Picot Antlaşması’nın bölgeye bıraktığı derin yaraların farkında olunduğunu ve aynı hataların tekrarlanmayacağı mesajını taşıyor.

Bu tutum değişikliği, ABD’nin özellikle Suriye’deki stratejisini yeniden inşa ettiğini gösteriyor. Artık nutuklar yerine bölge halkıyla iş birliği, askeri operasyonlar yerine ekonomik ve diplomatik çözümler vurgulanıyor. Bu açıklama, ABD'nin yalnızca taktik değil, belki de zihniyet düzeyinde bir değişime hazırlandığını düşündürüyor.

Trump'ın stratejisi: ABD’yi sırtındaki yüklerden kurtarmak

Trump, sıklıkla eleştirilen dengesiz söylemleriyle bilinse de, bu tutumunun ardında sistematik bir yeniden yapılanma arzusu olduğu görülüyor. İlk döneminde sık sık "önce Amerika" vurgusu yapan Trump, şimdi bu söylemi somut politikalarla pekiştirme gayretinde. Artık hedefi, küresel rolünü sürdüren ama bu rolü daha verimli yöneten bir ABD profili oluşturmak.

Trump’ın ana ekseni hâlâ Amerikan çıkarları. Ancak bu çıkarları korumanın eski yöntemlerle mümkün olmadığını gören Trump, yeni hamlelerle süreci şekillendirmek istiyor. Bu çerçevede Orta Doğu’da yaşanan askeri ve diplomatik tıkanmaların ardından gözünü Asya-Pasifik’e çevirmiş durumda.

İsrail, Hamas ve Türkiye üçgeni: Yeni dengeler mi kuruluyor?

Trump yönetiminin İsrail’e yönelik yaklaşımı hâlâ kesin bir rotaya oturmuş değil. Geçmişte İsrail’e güçlü destekler veren Trump, şimdi daha temkinli mesajlar veriyor. Özellikle Hamas ile doğrudan temas kurulması ve bu temasın Türkiye'nin teşvikiyle gerçekleşmiş olması, İsrail’e tek taraflı destek verme politikalarının esnemeye başladığını gösteriyor.

Trump’ın, Türkiye ile İsrail arasında arabuluculuk üstlenmeye hazır olduğunu belirten açıklamaları da bu yeni denge arayışını destekliyor. Türkiye’nin Gazze’deki tavrı, Trump’ın da dikkatini çekmiş olmalı ki, ABD’nin bu süreçte "makul olma" çağrısıyla yeni bir pozisyon aldığı görülüyor.

Hedef Pasifik: Yeni rekabet alanı

ABD’nin dış politikasındaki odak değişimi yalnızca Orta Doğu’yla sınırlı değil. Asıl büyük stratejik hamle, Pasifik bölgesinde gerçekleşiyor. Japonya ile imzalanan anlaşmalar, artırılan savunma bütçeleri ve Çin’e karşı yürütülen ekonomik mücadele, ABD’nin küresel liderlik pozisyonunu Pasifik eksenine kaydırdığını ortaya koyuyor.

Bu adımlar, ABD’nin Orta Doğu’dan vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Ancak artık bu bölgedeki stratejisini doğrudan askeri müdahaleler yerine, yerel aktörlerle kurduğu ilişkilerle yürütmeyi planlıyor.

Trump’ın ikinci dönemi: Denge arayışı mı, hızla sonuca gitme çabası mı?

Trump’ın yeni dönemi için zaman büyük bir öneme sahip. Hızlı ve etkin sonuç alma arzusu, zaman zaman çelişkili ya da dengesiz gibi görünen kararlarını da beraberinde getiriyor. Ancak bu tutum, onun klasik siyaset dilinden uzak ama sonuç odaklı yapısının bir parçası.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önerdiği "kazan-kazan" modeliyle Trump’ın benimsediği çıkar temelli bakış açısı arasında örtüşen noktalar bulunuyor. Bu da ABD-Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfanın açılması olasılığını artırıyor.

www.yerelgundem.com


Kaynak:  Sevil Nuriyeva / Türkiye