Eskiden Müslüman hâkimler ve savcılar adalet için istikballerini yakardı!

"Bu heyet çok dindar. Bu yargılamaya nüfuz etmek mümkün değil."

Eskiden Müslüman hâkimler ve savcılar adalet için istikballerini yakardı!

YUSUF İNAN YAZDI...

Eskiden Müslüman hâkimler ve savcılar adalet için istikballerini yakardı!

Medya, cemaatlerin ve tarikatların Anayasa Mahkemesi'nde ve Yargıtay'daki etkilerini tartışıyor. Gazeteci İsmail Saymaz, bir Yargıtay üyesine dayandırdığı haberinde Hak-Yol ve Menzil tarikatının yargıyı ele geçirdiğini iddia ediyor.

Bir Yargıtay üyesine dayandırdığı haberinde, Hak-Yol'un yargıda egemen olduğunu, diğer güçlü tarikatın ise Menzilciler olduğunu dile getiriyor.

Halk TV'den İsmail Saymaz'a konuşan Yargıtay üyesi, HSK ve Danıştay'ı Hak-Yol'un kontrol ettiğini, Adalet Bakanlığı ve Yargıtay'da da hayli etkin olduğunu söylüyor.

Saymaz'ın yazısından bir bölüm şöyle:

Telefonun ucundaki Yargıtay üyesinin sesi kırgın geliyor.

Yer yer öfkeleniyor.

FETÖ'nün yargı ve bürokrasideki yerini iki tarikatın doldurduğunu iddia ediyor.

Biri, Nakşibendiliğin İskenderpaşa Camii kolu tarafından kurulan Hak-Yol Vakfı'nın yurtlarından yetişenler.

Diğeri, Menzilciler.

Ardından 'Okuyucu' ve 'Yazıcı' diye bilinen Nurcu cemaatler geliyor.

Yargıtay üyesine göre Hak-Yol yargıda egemenliğini ilan etti.

HSK ve Danıştay'ı kontrol ediyor.

Adalet Bakanlığı ve Yargıtay'da hayli etkin.

Üye sayılarının bin civarında olduğu tahmin ediliyor.

"Tarikattan referans getiremeyen yanıyor" diyorum.

"Öyle. Bu da bizi vicdanen rahatsız ediyor" diye karşılık veriyor.

Her tarikat ve cemaatin kendi WhatsApp grupları var.

Yargıtay üyesine göre yargıdaki her tarikat ve cemaatin kendi WhatsApp grupları var.

Gruplar haremlik selamlık toplantılar yapılıyor.

Atamalara müdahale ediliyor.

"Devlete değil, kendi çıkarları için çalışıyorlar" diyor.

Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Bakanlığı'na vaziyeti aktardığını kaydediyor.

Sonuç?

Hiç!

İsmail Saymaz'ın anlattıkları muhteşem!

Düşünsenize, Türk yargısı Allah'tan en çok korkan insanlar tarafından yönetiliyor. Kul hakkını bilen hâkimler ve savcılar, verecekleri kararlarda kılı kırk yaracak, adalet terazisi her daim doğru tartacak.

Böyle bir yapıdan neden korkulur ki?

Hepimiz adalet istemiyor muyuz?

Adalet istiyorsak, Türk yargısında cemaat ve tarikatların ağırlıklı olmasında ne sakınca var?

Dini bütün, sürekli ölümü düşünen, hesap vereceğine inanan hâkimler ve savcılar adalet terazisini bozar mı?

Normal şartlarda bozmaması gerekir.

Önceki Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan'ın anlattığı Suphi Paşa hikayesi gibi:

‘Yarın Hünkârın da benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım.’ diyen hâkimlerden ve savcılardan korkmamak gerekir.

Ama bir sorun var!

Yargıda etkin olan cemaat ve tarikatların yönettiği yargıda hukuk ihlalleri inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. Hukuk ihlali olan dosyalara ne Anayasa Mahkemesi yetişebiliyor, ne de AİHM!

Barbaros Hayrettin Paşa'nın kendi yazdığı şiirinde söylediği gibi bir Şah-ı baz çıkıp adalet terazisini düz tutabilse, tarihin seyri değişecek...

Eskiden Müslüman hâkimler ve savcılardan kimse çekinmezdi. Dindar hâkimler ve savcılar, ucunda ölüm olsa adalet terazisini düz tutardı.

Türkiye, 28 Şubat döneminin en hararetli günlerini yaşıyordu. Askeri mahkemede genç bir asker hâkim karşısına çıkmıştı. Bir genç kızın karşılıksız aşkı, intikam duygularıyla o dönemlerin meşhur 163. maddesinden yargılanmasına yol açmıştı. Komuta kademesi olayı ciddiye alıyor, genç kızın ve ailesinin bu şahıs namaz kılıyor, "elmayı Allah yarattı, portakalı Allah yarattı" diye anlatıyor şeklindeki ifadesi nedeniyle 163. Maddeden Askeri Mahkemede yargılanıyordu.

General bu yargılama için bir albay ve bir tuğgeneral görevlendirmişti.

Askeri Mahkeme heyetinin dindar olduğu söyleniyordu. Generalin görevlendirdiği personel mahkeme heyetiyle konuşmak için mahkeme binasına gelmişti. Mahkemedeki kıdemli hâkim ve savcılarla konuşuyorlardı.

"Bu heyet çok dindar. Bu yargılamaya nüfuz etmek mümkün değil." Dediler.

"Ama generalin emri var, mutlaka mahkûmiyet kararı verilmeli" diyorlar.

Cevap olarak böyle bir şey mümkün değil cevabını alıyorlar.

Mahkeme heyeti direnince davaya başka bir heyet bakıyor. İlginç olan, onlar da dindar.

Yargılama sonunda beraat kararı veriliyor.

Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı, Güven Erkaya davaya müdahil olup itiraz ediyor. Beraat kararı veren mahkeme heyetinin görev yeri değiştiriliyor. İlgisiz görevlere atanıyor, istifaya zorlanıyor. Daha sonra da TSK'dan irtica suçlamasıyla ihraç ediliyor.

Dava üst mahkemeye taşınıyor. Uzun yargılamaların sonunda o heyet de beraat kararı veriyor.

O heyet de aynı kaderi paylaşıyor. Onlar da görevden alınıyor ve bir müddet sonra TSK'dan ihraç ediliyor.

Adalet terazisini düz tutma adına iki mahkeme heyeti mesleklerinden oluyor.

O yıllarda herkes bu hâkimleri ve savcıları konuşuyordu. Adalet için mesleklerini feda ettikleri anlatılıyordu. Bu hâkimler ve savcılar Sami Efendi denilen mübarek bir zatın tedrisinden geçtikleri konuşuluyordu. 

Bu hâkimlerin ve savcıların aileleri vardı, çocukları vardı. Dolgun maaşları, herkesin saygı duyduğu makamları vardı.

Adalet terazisini düz tutma uğruna hepsini feda etmişlerdi.

Çünkü onlar da Suphi Paşa gibi “Yarın Hünkârın da benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım” diyen kahraman hâkimler ve savcılardı.

"Hâkim arkadaşları onlar için, bu heyet çok dindar, onlara hukuk ihlali yaptıramazsınız, cübbelerini çıkarırlar, rütbelerini söküp atarlar, hukuk dışı bir karar vermezler" diyordu.

28 Şubat'ın fırtınalı günlerinde dimdik ayakta durmuşlardı.

Fethullah Gülen'in “karınca basmaz efendileri” adalet terazisini düz tutmuş olsaydı, hukuku çiğnemeselerdi, “Yarın Hünkârın da benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım” diyebilselerdi, tüm dünyanın anahtarları kendilerine verilmişken yerle bir olurlar mıydı?

Türk yargı sistemi, İsmail Saymaz'ın iddia ettiği gibi gerçekten cemaatler ve tarikatların etkisindeyse, İslam'ın bayrağını, Hz. Muhammed'in sancağını yere düşürmesinler. Adalet terazisini düz tutup, “bunlar Allah'tan çok korkar, bunların baktığı davalarda adalet terazisinde hiçbir şekilde şaşma olmaz” dedirtebilirlerse, insanlar bu güzel vasıfları kazandıran cemaatlere ve tarikatlara koşacaklar, devletin tüm kademelerini onlara teslim etmekten çekinmeyecekler.

İsrail'in füzeleri altında ölen binlerce çocuğu kurtarmak istiyorsanız, sizin tuttuğunuz adalet terazisi her daim adaletli tartsın.

Hz. Peygamber'in alnınızdan öpmesini istiyorsanız, ülkemize huzur ve bereket yağsın istiyorsanız, adalet terazisini düz tutun.

İnsanlık size gıbta etsin. Melekler  kanatlarını açıp size gölge yapsın!

Hz. Muhammed'e dedikleri gibi “ Bu simada yalan yok, O, Muhammed-ül Emin, o her zaman doğru konuşur, fakire ve akrabaya yardım eder, kimseye haksızlık etmez, o yalan söylemez” dedikleri gibi sizin için de aynı sözleri söylesinler.

"Eyvah, Yargıtay'da Nurcular, Adıyaman Tarikatı, Süleymancılar, Hak-Yolcular, İlim Yayma Cemiyeti var. Bunların olduğu yerde adalet aramayın" derlerse, cenneti hayal bile etmeyin!

İsmail Saymaz başörtülü bir annenin evladı. Bu haberi dehşet içinde yazıyorsa, Müslüman hâkimler ve savcılar cübbelerini önlerine koyup düşünmelidir.

Dünya ve ahiret hayatları adına endişe etmelidirler!

Müslümansanız, gerçekten Müslüman olarak yaşayın.

Adil olun ve sadece Allah'tan korkun!

İşte o zaman sadece Türkiye'yi değil, tüm insanlığı kurtarabilirsiniz.

YUSUF İNAN / YEREL GÜNDEM

www.yerelgundem.com

Twitter@Yusufinan2023

İnstagramyusufinan2023

İnstagramfondinan2016

E-Mail: [email protected]