Can Dündar’dan Çarpıcı İtiraf: Beddua Ettim, Üç Hafta Sonra Öldü
Gazeteci Can Dündar, Akit yazarı Hasan Karakaya ile yaşadığı travmatik olayı yıllar sonra anlattı. Hapisteyken oğluna yönelik yapılan iftiralara beddua ettiğini ve Karakaya’nın kısa süre sonra öldüğünü açıkladı. Medyada nefret söyleminin iktidar desteğiyle nasıl yaygınlaştığını çarpıcı ifadelerle eleştirdi.

Can Dündar’dan Çarpıcı İtiraf: “Beddua Ettim, Üç Hafta Sonra Öldü”
YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE
Cezaevinde Gelen Acı Haber
Gazeteci Can Dündar, yıllar sonra Akit Gazetesi yazarı Hasan Karakaya ile ilgili yaşadığı kişisel ve çarpıcı bir olayı ilk kez kamuoyuyla paylaştı. Dündar, hapiste bulunduğu dönemde Akit’te yayımlanan bir haberin, özellikle ailesi ve oğlu hakkında yapılan iftiraların kendisini derinden yaraladığını belirtti. Bu haber karşısında yaşadığı öfke ve çaresizlikle, o güne dek hiç yapmadığı bir şeyi yaptığını, beddua ettiğini söyledi.
Aileye Yönelik İftiralar ve Derin Yaralar
Dündar'ın ifadesine göre Akit Gazetesi'nde yayımlanan bir köşe yazısında, onun oğlunun biyolojik çocuğu olmadığı iddia edildi. Düğün tarihi üzerinden yapılan hesaplamalarla sözde gayrimeşru bir doğumun iftirası atıldı. Cezaevinde, hücrede yalnız başına bu yazıyı okuduğunda derin bir çaresizlik hissettiğini söyleyen Dündar, bu insanlık dışı ithamların sadece bir gazeteciyi değil, bir babayı da hedef aldığını vurguladı. "O kadar ağrıma gitti ki affedemedim," dediği sözlerinde, yaşadığı öfkenin ve incinmişliğin boyutu dikkat çekti.
“İlk ve Son Kez Beddua Ettim”
Can Dündar, bu yaşadığı travmatik olayın ardından hayatında ilk kez içinden gelen bir bedduayı dillendirdiğini ifade etti. "Çok inançlı biri değilim ama o gün çok inançlı biri gibi dua edercesine beddua ettim," diyen Dündar, üç hafta sonra Hasan Karakaya’nın Mekke’de ani bir şekilde hayatını kaybettiğini hatırlattı. Bu olay karşısında, kendi öfkesinden ve dile getirdiği bedduanın gerçekleşmiş olmasından dolayı korktuğunu ve bir daha kimseye beddua etmeme kararı aldığını belirtti.
Akit ve Nefret Söylemi Eleştirisi
Dündar, Akit Gazetesi’ni "eşittir tuvalet kağıdı, hatta daha da kirlisi" sözleriyle sert şekilde eleştirdi. Nefret söyleminin, sadece bireyleri hedef almakla kalmadığını, aynı zamanda toplumun vicdanını da yaraladığını savundu. Bu tür yayınların devletin sessizliği ve hatta cesaretlendirmesiyle mümkün hale geldiğini dile getiren Dündar, medyada çifte standardın sürdüğüne dikkat çekti. Aynı dönemde Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven’in bir editoryal hata nedeniyle üç ay tutuklu kaldığını hatırlatarak, "Akit neden cezasız kalıyor?" sorusunu sordu.
Nefretin Meşrulaştırıldığı Bir İklim
Konuşmasında Türkiye’de nefret söyleminin sıradanlaştırıldığını ve iktidar desteğiyle meşrulaştırıldığını belirten Dündar, bunun sadece gazetecilik açısından değil, toplumsal barış açısından da tehlikeli sonuçlar doğurduğunu vurguladı. “Nefret söylemi dünyanın her yerinde suçtur, ama Türkiye’de her gün cezasız kalıyor,” ifadeleriyle sistematik ayrımcılığa ve kutuplaşmaya dikkat çekti.
Ortak Kader, Karanlık Figürler
Dündar’ın açıklamalarında en çarpıcı noktalardan biri de, Türkiye toplumunun karanlık figürlerle ortak bir kaderi paylaşmak zorunda bırakıldığı yönündeki yorumuydu. “Bu coğrafyadan nasıl bu kadar kötülük çıkabiliyor, akıl almıyor” diyerek Türkiye’de etik, adalet ve vicdan değerlerinin sistemli biçimde aşındırıldığını ifade etti.
Toplumun Vicdanına Çağrı
Son olarak, yaşadığı bu kişisel ve acı tecrübenin sadece bireysel bir kırılma değil, aynı zamanda Türkiye’deki medya etiği, adalet sistemi ve toplumsal değerlerin geldiği noktaya dair bir uyarı olduğunu belirten Dündar, toplumu daha sorumlu ve vicdanlı bir medya düzenine sahip çıkmaya çağırdı. Herkesin bir gün aynı hedef haline gelebileceğini ve hakikatin en çok korunması gereken değer olduğunu hatırlattı.