Yusuf İmamoğlu’nun Şehadetine Yazılan Destansı Ağıt: Namus Lekesi Değil
Yusuf İmamoğlu’nun 1970 yılında İstanbul Üniversitesi’nde şehit edilmesinin ardından Mustafa Öztürk tarafından kaleme alınan “Namus Lekesi Değil” şiiri, bir dönemin destansı mücadelesini gözler önüne seriyor.

Yusuf İmamoğlu’nun Şehadetine Yazılan Destansı Ağıt: “Namus Lekesi Değil”
YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE
1970’te şehit edilen Yusuf İmamoğlu için yazılan şiir hâlâ yankılanıyor
Türk milliyetçiliği tarihinde simge isimlerden biri olan Yusuf İmamoğlu’nun 8 Haziran 1970’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bahçesinde katledilmesinin üzerinden yıllar geçti. Ancak ardında bıraktığı iz, hala yürekleri titretiyor.
İmamoğlu’nun aziz hatırasına yazılan şiirlerden biri ise dönemin gençlik mücadelesini, acısını ve isyanını güçlü bir şekilde ortaya koyuyor. Küçükhaliloğlu Mustafa Öztürk tarafından kaleme alınan ve “Namus Lekesi Değil” dizeleriyle başlayan bu şiir, bir dönemin şuurunu, isyanını ve kararlılığını yansıtan bir manifesto niteliğinde.
“Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz…”
Mustafa Öztürk’ün kaleminden çıkan şiir, İmamoğlu’nun kurşunlarla delik deşik edilmiş bedenini bir utanç değil, bir şeref nişanesi olarak tanımlıyor. Şiirin ilk dizelerinde geçen “Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz / Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpe gündüz” ifadeleri, o yıllarda gençlerin uğruna can verdiği ideallerin yalın ama güçlü anlatımı.
Şiir, sadece bir ağıt değil; aynı zamanda dönemin ideolojik kamplaşmalarına, devletin ihmalkârlığına, suskun kalan aydınlara ve ihaneti alkışlayanlara bir öfke manifestosu. “Mütefekkirler echel, realistler yalancı / Hayret! Dünkü yabancı, bugün bu handa hancı…” dizeleriyle bir dönem eleştiriliyor, korkaklık ve teslimiyet yeriliyor.
Yusuf İmamoğlu’nun ismi, ideallerin sembolü oldu
Yusuf İmamoğlu’nun cenazesi binlerce kişinin katıldığı bir törenle Bursa’ya uğurlanmış, Emir Sultan Mezarlığı’nda toprağa verilmişti. Onun şahsında bir nesil şehit verilmiş, bir nesil yaralanmıştı.
Mustafa Öztürk’ün şiiri, bu hissiyatı taşıyan binlerce gencin sesi oldu. Özellikle şu dizeler, ülkücü hareketin hafızasında yer etti:
“Namus lekesi değil kurşun yarasıdır o / Asrın adaletine bir yüz karasıdır bu!”
Bugünün gençliğine de sesleniyor
Aradan geçen yarım yüzyıla rağmen “Namus Lekesi Değil” şiiri sadece geçmişe ağıt yakmakla kalmıyor. Aynı zamanda bir uyarı ve çağrı niteliği taşıyor.
“Hazır olun Bozkurtlar! Hüküm sırası sizin!” dizesiyle sona eren bu şiir, karanlık yıllarda bile inancını yitirmeyenlerin, sarsılmayanların duruşunu gösteriyor.
İmamoğlu’nun şahadeti bir dönemin kırılma noktalarından biri olmuş, ardından gelen Dursun Önkuzu ve diğer şehitlerle birlikte ülkücü camianın mücadele azmini pekiştirmişti. Bu şiir de aynı ruhun, aynı mücadelenin edebi yansıması olarak kalmaya devam ediyor.
LEKE
Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz,
Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpe gündüz.
Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,
Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.
Şaşırmayın, korkmayın, ürkmeyin ey yiğitler,
Bakın etrafımızı nasıl sarıyor kızıl itler!
Zaten faydası yoktur korkaklığın ecele,
Yaşamak hakkın lakin istiklalinle bile.
İhtirama zaman yok, merasime ne hacet?
Size düşen daha çok vazifeler var. Evet...
Evet!.. Böyle sürerse bu eşkiya kanunu,
Müebbet felakettir milletimin sonu.
Size selâm gönderdi kırk yiğidiyle KÜRŞAD
Sizden haber bekliyor yüz milyon; imdat! imdat!
Hala tevekkülde mi kararlısın yoksa?
Sükut neyi halleder, yaran oyuk oyuksa?
Tevekkül Allah'adır zillete katlanılmaz!
Ya hayat ya ölüm! Bunun ötesi olmaz.
Namus lekesi değil alnımdaki bu leke,
Asırlardır karşıma çıkmazken tek teke
Önümüzde dalkavukluk, meddahlık edenleri,
Şimdi iyi tanı, gör neymiş hünerleri...
Mütefekkirler echel, realistler yalancı,
Hayret! Dünkü yabancı, bugün bu handa hancı...
Dağdan bağa inenler, yoluma kül döküyor
Benim ayak izlerim taşralı gözüküyor
Farkına yeni vardım, suçluymuşum ben meğer
Otağımda cellatlar... Kaçmak!.. Bu neye değer!
Ne papyon kravatlı, ne rugan papuçluyum
Halisane Türk'üm ben, onun için suçluyum.
Suçluyum, hainleri gözlerinden tanırım ben.
Bir itizar dinlerim şu toprağın kalbinden.
O ses der ki: -Ey oğul, yazıklar olsun sana!
Mezarımı kirleten, şu mahluka baksana!
Baktım gafiller düşmüş hainlerin peşine
Dedim Bozkurtların yurdunda, çakalların işi ne?
Fırlamışım yayımdan, ok hedefi mutlaka bulur
Son kale, son akında, ancak böyle kurtulur.
Namus lekesi değil, kurşun yarasıdır O.
Asrın adaletine, bir yüz karasıdır bu!
Arz-ı endam etsinler... Mütebessim, mutantan.
Sonra da sulh severiz, deyiversinler YALAN
Yalandır ne söyleseler, beşeriyyet namına,
Hanumanlar yıkılır, bu şer'riyet namına.
Adi cinayetlerle küllenir asıl yara
Can yakar, göz yaşarır, alır yürür bu sara
Sokaktan okullara, okuldan minareye
Bu kıvılcım saçarken bekçiler uyur, niye?
Kimdir bu uyanıklar, niçin uyur uyuyan?
Beş kıt'a birbirine dokunur zaman zaman
Bayraklar indirilir, paçavralar sallanır
İşte bu kızıl itler, bu sayede yollanır.
İnsan denmez bir avuç yal için sürünene
İnsan denmez sesimden ürküp, dev görünene
İnsan denmez iltifat, iltizam edenlere
İnsan denmez yenilen ve önde gidenlere
İnsan denmez gözyaşı döküp, ter dökmeyene
İnsan denmez hedefi görüp diz çökmeyene
Ben şüheda nesliyim, başkaya varmaz dilim
Belki mağdurum ama, asla meyus değilim.
Gökbayrak Albayrağa bir gün çizerken ufuk
O büyük kurtuluşa yürürken çoluk çocuk
Bu nefes bu bedeni terkedip de gitsede
Ruhum at koşturacak, o büyük hengamede.
Namus lekesi değil, artık bilinmeli bu!
Asıl leke bellidir, kökten silinmeli bu!
Bir isyan cinnet gibi, bir günkü kâbus gibi
Karşımda tomsonlular, yunan gibi rus gibi
Ey gönüllü bayraktar, ey devşirme dölleri!
İleri, biraz daha, biraz daha ileri.
İhanet oyununda, peşrev çekenler bu kez
Bilsinler ki bu toprak, hainleri hiç sevmez!
Bugün sabreyleyenler, bir gün bezecekler
Tutup başlarını, taşlarla ezecekler.
Atalarımız bize, böyle ferman buyurdu
Ey ecdat sevgisiyle taşan kahraman ordu
Bu hakimler veremez, hükmünü bu celsenin
Hazır olun Bozkurtlar! Hüküm sırası sizin !
Küçükhaliloğlu Mustafa ÖZTÜRK