Mehmet Eymür ve bir dönemin istihbaratçıları: Bildikleri ve soruşturulmayanlar
Bildikleri ve soruşturulmayanlar
Mehmet Eymür ve bir dönemin istihbaratçıları: Bildikleri ve soruşturulmayanlar
Gökçer Tahincioğlu yazdı...
Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin üzerinden 31 yıl geçti. Eymür’ün açıkça siyasilere suikast planladığını söylediği, o dönemin istihbaratçıları hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Eymür, “Öldü, geçti, gitti” diyerek, üzerinden geçilecek biri değil
Türkiye’nin son 50 yılında bir biçimde sürekli gündeme gelen, 13 Ocak’ta hayatını kaybeden eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün cenazesine gönderilen, Sedat Peker, Alaattin Çakıcı ve Meral Akşener yazılı çelenkler yaşamının da özeti gibiydi.
İmzasının olduğu 1. ve 2. MİT raporları, eski Başbakan Tansu Çiller’le yakın biçimde çalışması, Ergenekon operasyonundaki rolü, ölümünün ardından yüzeysel biçimde yeniden tartışıldı.
Eymür’le, 2021 yılının Ekim ayının sonunda, derinlemesine bir söyleşi yapma talebimi kabul etmesi üzerine tanıştım.
Söyleşi için Ankara’dan İstanbul’a geldiğimde, hâlâ nerede buluşacağımızı bilmiyordum. Görüşmeye kısa bir süre kala, rahat olacağımızı söylediği, gerçekten kimsenin 2,5 saat boyunca gidip gelmediği bir adresi verdi.
Aslında aylar önce ilk kez aradığımda niyetim iki konuyu sormaktı. Yanıt verip vermeyeceğinden de emin değildim.
Birincisi, Ankara’daki faili meçhul cinayetler davasında, eski bakan Mehmet Ağar ve eski özel harekât polisleri hakkındaki o dönem verilmiş beraat kararının istinaf mahkemesi tarafından bozulmasıydı… Zira Eymür, yıllarca önce bu cinayetlerin bu isimler tarafından işlendiği yönünde kısa bir ifade vermişti ancak daha sonra kapısını çalan olmamıştı. Mezarının yeri bile bilinmeyen Tarık Ümit ile yaptığı görüşmelerin notlarını bile teslim etmişti ama soruşturma genişletilmemişti.
İkincisi ise üzerinde çalıştığım “Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm” romanı ile ilgiliydi. Hem MİT’teki yıllarından dolayı cinayetle ilgili bilgisi olup olmadığını merak ediyordum hem de askeri istihbaratçı babası Mazhar Eymür’ün Trakya’da kurduğu merkezle Sabahattin Ali’nin öldürülmesi arasında bir bağlantı olup olmadığını sormak istiyordum.
* * *
Beklediğimin aksine, ilk yaklaşımı söyleşi konusunda olumsuz değildi. Ancak hayatını kitaplaştırmak isteyenler olduğunu, uzun bir söyleşinin bu nedenle doğru olmayacağını söylemişti. Yine de kapı aralıktı. Söylediği gibi, bir sonraki ay yeniden aradım. Ve yine söylediği gibi bir sonraki ay yeniden. Geçiştirdiğini, konuşmayacağını düşünürken, buluşma için tarih verdi. Ben uzun söyleşi talebimi yinelediğimde de olumlu yaklaştı. Yine de kuşkuluydum. Bu nedenle beni tanıyıp tanımadığını, geçmişten bu yana haberlerimi bilip bilmediğini sorma gereği duydum, “Size aklımda ne varsa sorarım” notunu da düşerek.
“Biliyorum sizi ve sorabileceklerinizi” diye yanıt verdi, “İstediğinizi sorun” diye ekleyerek.
İki bölüm olarak yayımladığımız söyleşinin linklerini buraya bırakıyorum. Konuştuklarını anımsamak isteyenler olabilir:
Hemen belirteyim, Sabahattin Ali cinayetinin kendisiyle ilgili bilgisinin olmadığını, babasının kurduğu merkezle olay arasında bağlantı kuramadığını söyledi ancak genel bir bilgi vermeyi de ihmal etmedi:
“Bunların sandığınız gibi kaydı tutulmaz. Bunlar aktarılır, arz edilir ve arz edildikten sonra bir pusula varsa da yok edilir.”
O söyleşiden geriye, Eymür’ün sistematik işkenceyi ve kendisinin de sorguda işkence yaptığını açıkça söylemesi kaldı en çok. Söyleşi yayımlandıktan sonra katıldığı televizyon programlarında, kendisini çok sıkıştırmam üzerine böyle bir yanıt verdiğini söyledi. Sıkıştırdığım, ısrarla sorduğum doğruydu ancak söyleşinin sonunda yanıtlarını açık ve aynı biçimde yayımlayacağımı ifade ettiğimde bir itirazı da olmamıştı. Aslında o konuda da göründüğünden rahattı. Söyleşideki sözleri bunun anahtarı:
“Ama çok büyük bir kavganın içerisine giriyorsunuz. O kavgada galip gelmeniz lazım.”
Söyleşiyi kabul etmesinin nedeni de aslında açıktı. Mehmet Ağar ve Doğu Perinçek’le hesaplaşmak. Kendisinden faili meçhul cinayetler dahil, aktardığı konuların yeniden sorulmasını sağlamak…
Mehmet Eymür
Elbette uzun konuşmamızda aktardığı, yayımlanmamasını istediği bölümler de vardı. Bazı başlıklara ise ustaca girip çıkıyordu.
Elinde halen gündemi sarsacak belgelerin bulunduğunu ve istese açıklayabileceği bu belgeleri ilgili makamlara en tepeden teslim etmesi nedeniyle takdir gördüğünü de araya sıkıştırıyordu misal.
Yakın zamanda ortalığın yeniden karışacağını, bunu fikren değil bilgiye sahip olduğu için aktardığını söyleyip, geriye çekiliyordu.
50 yıllık süreçte aktardığı bilgilerin tamamının devletin çıkarları doğrultusunda açıkladığı konular olduğunun altını çiziyordu. Devletin aleyhinde olabilecek hiçbir bilgiyi aktarmayacağını vurgulayarak…
Devletin, yasal çizginin dışına çıkılan eylemler dahil, her türlü eylemi meşruydu ona göre… Mafya ile JİTEM’cilerle ilişkisi konusunda, “Temiz adamla bizim niye işimiz olsun” diyor ancak polisin ve bürokratların, siyasilerin bu ilişkilerde olmaması gerektiğini söylüyordu.
Eymür, “Öldü, geçti, gitti” diyerek, üzerinden geçilecek biri değil.
Muazzam arşivi, açığa çıkıp çıkmayacağı belirsiz notları, yakın çevresine aktardıkları hâlâ önem taşıyor.
Taşıdığını da her fırsatta belli ediyordu zaten.
Ancak birilerinin bu konuda haklı olarak tedbir alacağını, gerekeni yapacağını da vurgulayarak…
Ama asıl mesele açıktan söylediklerinin bile özellikle hedef aldığı isimler yönünden dikkate alınmamış olmasıydı. Öfkelendiği de buydu zaten ve dikkate alınmasını istiyordu. “İki Mehmet değil, tek Mehmet var” diyerek, kendisinin hakkıyla “devlet görevi” yaptığını söyleyerek. Anlattıkları içinde belki haklı olduğu tek konu da bu etkin yürütülmeyen soruşturmalar ve davalardı.
* * *
Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin üzerinden 31 yıl geçti.
Bugün ailenin avukatları halen öldürüldüğü gün görevli olmamasına rağmen olay yerine gelen, burada bulduğu bataryayı birine verdiği söylenen Yavuz Ataç’ın mahkemede dinlenmesi için talepte bulunuyor.
45 yıl önce öldürülen Abdi İpekçi davasında yine aynı isimlere denk geliyorsunuz bir biçimde.
Eymür’ün açıkça siyasilere suikast planladığını söylediği, o dönemin istihbaratçıları hakkında hiçbir işlem yapılmadı.
JİTEM gibi yapıları kuranlar, Susurluk çetesinin sahipleri, uyuşturucu kaçakçıları ile mafya ile iş tutanlar, bu isimleri cinayetlerde kullananların hiçbiri hesap vermedi.
Ve tamamı, bütün bu yapılanları vatanı sevmekle açıkladı, vatanı çok seven insanların hayatları çalınırken…
Gökçer Tahincioğlu / T24
|
What's Your Reaction?