İslam ile savaştayız başlığı Hollanda’da yeni bir kırılma mı yaratıyor?

Hollandalı yazar Lale Gül’ün “İslam ile savaştayız” başlıklı yazısı, ifade özgürlüğü maskesi altında İslam’a ve Müslümanlara yönelik sistematik bir ayrımcılığı körüklüyor. Yazı, kültürel tahakküm ve çifte standart eleştirileriyle gündemde.

İslam ile savaştayız başlığı Hollanda’da yeni bir kırılma mı yaratıyor?

Lale Gül’ün kaleminden çıkan son yazı tartışma yarattı: İslamofobi özgürlük kisvesiyle meşrulaştırılıyor mu?

YEREL GÜNDEM / ANKARA

“İslam ile savaştayız” başlığı Hollanda’da yeni bir kırılma mı yaratıyor?
Hollanda'da yaşayan yazar Lale Gül'ün, “İslam ile savaştayız” başlıklı son yazısı, yalnızca Müslüman toplumun değil, Avrupa genelindeki çok kültürlü yaşamın da kırılgan dengelerini sarsabilecek bir içeriğe sahip. Eleştiri özgürlüğünün sınırlarını aşan bu söylem, sistematik bir ötekileştirme ve provoke edici bir dil ile şekilleniyor.

Ezan, Kur’an, başörtüsü hedefte: Süreklilik gösteren bir ideolojik kampanya mı?
Lale Gül, daha önce kaleme aldığı yazılarında ezanı “rahatsız edici” olarak nitelemiş, Kur’an yakmayı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiş, başörtüsü takan kadınlara ve İslami değerlere karşı dışlayıcı bir tutum sergilemişti. Son yazısında ise El Cezire’ye açıklama yapan Rabin Baldewsingh’in ayrımcılığa dikkat çeken ifadelerine karşı çıkarak, açıkça Müslüman toplumunu hedef alan “savaş” benzetmesini yapıyor.

Bu başlık ve yazı, yalnızca düşünsel bir eleştiri olmanın ötesine geçerek Müslümanların kamusal alandaki varlığını kriminalize eden bir üslup taşıyor. Gül, bu söylemi ironi ile maskelemeye çalışsa da alt metin, dini kimliği aşağılamayı sürdürüyor.

Rakamlarla çarpıtma, ayrımcılığı örtbas edebilir mi?
Yazıda Hollanda’daki Müslümanların sahip olduğu haklar ve olanaklar (camiler, İslami okullar, kamu destekleri) sıralanarak özgürlük ortamı vurgulanıyor. Ancak gerçekler bu rakamların ötesinde. İslami eğitim kurumları sık sık denetim baskısına maruz kalırken, cami inşaatları yerel direnişlerle engelleniyor ve başörtüsü takan kadınlar sistematik ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyor.

İfade özgürlüğü mü yoksa toplumsal tahrik mi?
Gül, yazılarını “eleştiri hakkı” kisvesi altında kaleme alıyor. Ancak kullandığı dil, bir inanç sistemine değil, o inanca mensup bireylere yönelmiş küçümseyici, dışlayıcı ve provoke edici nitelikler taşıyor. “İslam’ı övmezseniz ırkçı sayılıyorsunuz” gibi ifadeler, tartışma değil, kışkırtma niyetini açık ediyor.

İçerden gelen eleştiri mi, araçsallaştırılan kimlik mi?
Lale Gül’ün Türk kökenli ve Müslüman bir aileden gelmesi, Batılı kamuoyunda ona “içeriden biri” olma avantajı sağlıyor. Ancak bu eleştiriler evrenselleştirildiğinde, Müslümanların tümüne yönelik önyargıların zeminini hazırlıyor. Bu durum, Batı’da İslamofobik politikaların “Müslümanlar bile böyle düşünüyor” algısıyla meşrulaştırılmasına hizmet edebiliyor.

İroni perdesi altındaki mesaj: Sistematik bir dışlama ve kültürel tahakküm
Yazının başlığındaki “İslam ile savaştayız” ifadesi, Rabin Baldewsingh’in ayrımcılığa karşı verdiği mesajı çarpıtıyor. Bu tür söylemler, toplumda zaten var olan kutuplaşmayı daha da derinleştiriyor. Lale Gül’ün yazıları, bireysel görüş olmanın ötesine geçerek bir medya stratejisi hâline gelmiş durumda.

Batı medyasında çifte standart: Eleştiri tek taraflı mı işliyor?
Batı medyasında Lale Gül gibi yazarlara geniş alan açılırken, bu yazılara yönelik eleştiriler ise ifade özgürlüğüne saldırı olarak sunuluyor. Oysa gerçek ifade özgürlüğü, yalnızca çoğunluğun değil, azınlığın da kendini güvende hissedebileceği bir ortamın inşasıyla mümkün olabilir.

Sonuç: Gül’ün yazısı bir görüşten öte, tehlikeli bir tahrik mi?
Gül’ün kaleme aldığı yazı, sadece “kişisel bir bakış açısı” değil; çok kültürlü bir toplumda kimlikler üzerinden gerilim yaratma riskini taşıyan sistematik bir dil örneği. Eleştirinin ötesine geçen ve Müslümanların varoluşsal değerlerini aşağılayan bu söylem, ifade özgürlüğü çerçevesinde değil, toplumsal barışı tehdit eden ideolojik manipülasyon bağlamında değerlendirilmelidir.

*

www.yerelgundem.com