Gazetecilik, Hukuk ve Çifte Standartlar Üzerine

Türkiye’de adalet ve basın özgürlüğü üzerine kapsamlı bir analiz. Çifte standartlar, hukuksuz uygulamalar ve devletin adalete yaklaşımı ele alınıyor.

Gazetecilik, Hukuk ve Çifte Standartlar Üzerine

Gazetecilik, Hukuk ve Çifte Standartlar Üzerine

YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE

Basın Özgürlüğü: Gerçek mi, Seçici Bir Tavır mı?

Son günlerde gazeteci İsmail Saymaz’a yurt dışına çıkış yasağı getirilmesi ve pasaportuna el konulması basın dünyasında büyük yankı uyandırdı. Saymaz, bu durumu eleştirel gazeteciliğe yönelik bir gözdağı olarak yorumladı ve tepki gösterdi. Ancak burada sorulması gereken temel bir soru var: Türkiye’de gerçekten herkes için bir adalet ve basın özgürlüğü mü savunuluyor, yoksa sadece belirli çevrelere mi sahip çıkılıyor?

Yusuf İnan’a Yedi Yıldır Süren Hukuksuz Uygulama

Saymaz’ın yaşadığı durum birçok gazeteci tarafından tepkiyle karşılanırken, yıllardır benzer ve hatta daha ağır mağduriyetler yaşayan birçok isim için aynı tepkinin gösterilmemesi dikkat çekici. Bunlardan biri de gazeteci Yusuf İnan. Yedi yıldır yurt dışına çıkış yasağı bulunan ve Ukrayna’da evi, ailesi ve şirketi olmasına rağmen Türkiye’den çıkışı engellenen İnan’ın yaşadığı hukuksuzluk, ana akım medya ve sözde bağımsız gazeteciler tarafından görmezden gelindi.

FOTO: Elif ve Ayşe İnan Sığınakta - Ukrayna - 2025 - Elif ve Ayşe 7 yıldır babasının eve dönmesini bekliyor.  Beşikteki çocuklar babasız 9 yaşına girdi... 

Üstelik Ukrayna’da üç yıldır devam eden savaş sırasında çocukları sığınaklarda yaşam mücadelesi verirken hiçbir gazeteci, İnan’ın mağduriyetine ses çıkarmadı. Peki, adalet sadece belirli kişilere mi işlemeli? Hukuk ve insan hakları herkes için geçerli değil mi?

Türkiye’de Adalet Kavramı Ne Kadar Geçerli?

Türkiye’de adalet mekanizmasının çifte standartlarla işlediği artık bir sır değil. Gazeteciler, siyasetçiler ve yargı mensupları arasında kimliklere ve siyasi çizgilere göre şekillenen bir adalet sistemi var.

Örneğin, Ak Parti eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül döneminde yargıda birçok skandal yaşandı. Ukrayna’dan gönderilen resmi evrakların yıllarca işleme alınmaması, adli kontrol kararlarının süresiz hale getirilmesi gibi uygulamalar, adaletin sadece belirli çevreler için işlediğini gösterdi. Yargı bağımsızlığı adı altında siyasi müdahaleler yapılmazken, gerçek anlamda hukuka aykırılıklar karşısında hiçbir adım atılmıyor.

Basın Özgürlüğü Herkes İçin Geçerli mi?

İsmail Saymaz’ın başına gelenler elbette bir hukuk ihlalidir ve gazeteciler baskı altında olmamalıdır. Ancak, bu özgürlüğün herkese tanınması gerekir. Basın mensupları yalnızca kendileri mağdur olduğunda değil, başkaları için de seslerini yükseltmelidir. Yusuf İnan gibi isimler hukuksuz şekilde mağdur edilirken sessiz kalanlar, bugün Saymaz için feryat ediyor. Bu da Türkiye’de gazetecilik mesleğinin ne kadar taraflı bir hale geldiğini gösteriyor.

Devlet Kurumları ve Siyasetin Rolü

Türkiye’de yaşanan bu adaletsizlikler sadece gazetecilerle sınırlı değil. TBMM’den Adalet Bakanlığı’na, siyasi partilerden yargı kurumlarına kadar geniş bir sistem, adaletsizliğe göz yumuyor. Siyasetçilerin çoğu, adalet mekanizmasını sadece kendi çıkarlarına hizmet ettiği sürece destekliyor.

Özellikle son yıllarda, devletin belirli grupları korurken, diğerlerini bilinçli olarak mağdur ettiğine dair ciddi göstergeler var. İzmir Adliyesi’nde bazı hakim ve savcıların belirli gruplar lehine kararlar vermesi, adalet sisteminin tarafsızlığına gölge düşürüyor.

Çözüm Ne Olmalı?

Türkiye’de gerçek bir basın özgürlüğü ve adalet sisteminin oturtulabilmesi için birkaç temel adım atılmalı:

  • Yargı bağımsızlığı sağlanmalı ve siyasi müdahaleler engellenmeli.

  • Adli kontrol uygulamaları keyfi şekilde değil, belirli süre ve ölçülerde uygulanmalı.

  • Basın özgürlüğü tüm gazeteciler için sağlanmalı, sadece belirli çevreler korunmamalı.

  • Devletin hukuk ihlallerine karşı etkin bir denetim mekanizması oluşturulmalı.

Sonuç: Adalet Herkes İçin mi, Seçilmişler İçin mi?

İsmail Saymaz’ın yaşadığı duruma verilen tepki, Türkiye’de adalet ve basın özgürlüğü kavramlarının nasıl çifte standartla ele alındığını bir kez daha gösterdi. Eğer gerçek bir adalet sistemi isteniyorsa, bu sadece belli gruplar için değil, herkes için geçerli olmalıdır. Gazeteciler, hukukçular ve siyasetçiler, sadece kendilerine dokunan hukuksuzluklara değil, tüm mağduriyetlere karşı aynı tepkiyi gösterebilmelidir.

Eğer Türkiye gerçek bir demokrasi ve hukuk devleti olacaksa, adaletin herkes için eşit işlemesi gerektiği kabul edilmelidir. Aksi halde bugün Saymaz’a yapılan, yarın başkasına yapılacaktır.

www.yerelgundem.com