Dr. Devlet Bahçeli’nin 1986’daki Sağda Birleşme: Niçin ve Nasıl? Makalesi Yeniden Tartışılıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli'nin son görüşmesiyle birlikte 1986 tarihli 'Sağda Birleşme: Niçin ve Nasıl?' makalesi yeniden gündeme geldi. Bahçeli’nin tarihi çağrısı, bugünün siyasal ikliminde ne anlama geliyor?

Dr. Devlet Bahçeli’nin 1986’daki Sağda Birleşme: Niçin ve Nasıl? Makalesi Yeniden Tartışılıyor

Erdoğan–Bahçeli Görüşmesinin Ardından Gündemde Yeniden: Sağda Birleşme

Dr. Devlet Bahçeli’nin 1986’daki 'Sağda Birleşme: Niçin ve Nasıl?' Makalesi Yeniden Tartışılıyor

YEREL GÜNDEM / ANKARA

35 Yıl Sonra Aynı Başlık, Aynı Tartışma
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Dr. Devlet Bahçeli, uzun süredir ilk kez yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdi. Bahçeli’nin konutunda yapılan ve yaklaşık 35 dakika süren görüşmede, sadece geçmiş olsun temennileri değil, Türkiye’nin siyasal geleceğine dair kritik meseleler de gündeme geldi. Bu görüşme, siyaset kulislerinde “yeniden sağda birleşme mümkün mü?” sorusunu beraberinde getirdi. Tam da bu atmosferde, Dr. Bahçeli’nin 28 Şubat 1986 tarihli “Sağda Birleşme: Niçin ve Nasıl?” başlıklı makalesi yeniden gündemin merkezine oturdu.

Tarihi bir belge: Dr. Bahçeli’nin sağda birlik vizyonu
Bahçeli'nin Tercüman gazetesinde yayımlanan makalesi, sağ siyasetin iç dinamiklerini analiz eden, dönemin siyasi parçalanmalarına karşı birleştirici bir vizyon ortaya koyan önemli bir belgedi. Yazısında, sağdaki ayrışmanın nedenlerini şahsi hırslar ve siyasi ikbal kaygılarıyla açıklayan Bahçeli, bu parçalanmanın karşısında solun iktidar olabileceği endişesine dikkat çekiyor ve milliyetçi-muhafazakâr tabana net bir çağrıda bulunuyordu.

“Sağ birleşme” sadece taktiksel değil, ideolojik bir ihtiyaçtır
Bahçeli’ye göre sağ kesimin ayrışması, geçici bir siyasi refleks değil, aynı dünya görüşünü paylaşan liderlerin şahsi kaygılarıyla ortaya çıkan yapay bir durumdu. O dönemde olduğu gibi bugün de Türk sağı, milliyetçi, muhafazakâr ve maneviyatçı değerler etrafında birleştiğinde kalıcı siyasi başarı sağlayabileceğini öngören bir duruş sergiliyor.

Milliyetçi sağ için asgari müşterek: Türk-İslam sentezi
Makalenin dikkat çeken satırlarından biri de sağ birleşmenin ancak Türk milletinin temel değerlerini içselleştirmiş bir fikir, kadro ve teşkilat üçgeniyle mümkün olabileceğine dair vurguydu. Bahçeli, sağın maneviyatçı, milliyetçi, gelişmeci ve demokrat karakteriyle tanımlanabileceğini, bu çerçevenin de Türk-İslam senteziyle uyumlu olduğunu vurguluyordu. Bugün bu yaklaşım, hala milliyetçi-muhafazakâr siyasetin temel referans noktalarından biri olarak kabul ediliyor.

12 Eylül sonrası Türkiye’nin siyasi kodlarına tarihi bir ışık
Bahçeli’nin 1986’da dile getirdiği fikirler, sadece kendi dönemine değil, bugünün Türkiye’sine de ışık tutuyor. 12 Eylül’ün ardından sağda yaşanan dağınıklığın sebeplerine dair yaptığı teşhisler, bugün yaşanan tartışmalarda tekrar yankı buluyor. Özellikle ittifaklar sisteminde yaşanan çözülmeler ve yeni siyasi oluşumlar karşısında MHP’nin ve Bahçeli’nin bu tarihi duruşunun yeniden hatırlatılması, 2025 Türkiye siyasetinde nasıl bir stratejik yön izleneceğine dair ipuçları da veriyor.

Geleceğe yönelik sinyaller mi?
Cumhur İttifakı içinde zaman zaman yaşanan fikir ayrılıkları, yerel seçim sonrası yapılan analizler ve Erdoğan–Bahçeli görüşmesinin sembolik değeri düşünüldüğünde, Bahçeli’nin sağda birlik çağrısını 2025 siyasetinde yeni bir hamlenin habercisi olarak okumak mümkün. Üstelik bu kez çağrının arkasında sadece ideolojik değil, stratejik bir ihtiyaç da yatıyor olabilir.

Dr. Devlet Bahçeli 1986 Yılında Yazdı:

‘Sağda Birleşme: Niçin ve Nasıl?’

Yeniden demokrasiye geçiş döneminin iki yılını geride bırakır­ken, hâlâ ülkemizde hür parlamenter sistemin temel unsuru olarak ka­bul edilen siyasî partileşmenin istikrara kavuşamadığını anlaşılmakta­dır.

Bilindiği gibi, 12 Eylül Harekâtı’nın oluşturmak istediği siyasî ve sosyal ortam 1982 Anayasası ile güven altına alınmıştır. Ancak, si­yasî atmosferin demokratikleşme süreci içerisinde gittikçe yumuşama eğilimi gösterdiği bir gerçektir. Bu eğilimden yararlanmak isteyen 1960’lı yıllardan bu yana kristalize olmuş fikir ve görüşlerin siyasî kad­roları; bir yandan Anayasa değişikliğini, öte yandan yeni arayış ve olu­şumları gündeme getirmek istemektedirler.

6 Kasım seçimlerine katılan siyasî partilerin Türk toplumunun arzu ve özlemleri istikametinde oluşmadığı gerekçesiyle yeni parti ku­ruluşları gerçekleştirirken, mevcut partilerin bazılarının revizyonu, ba­zılarının ise tasfiyesi yolunda gayretlerin olduğu dikkat çekmektedir. Nitekim, ilk önce siyasî partiler yelpazesinin solunda ortaya çıkan bu gelişmeler ve birleşmeler, son günlerde sağ kesimde de söz konusu edilmektedir.

Sağ veya sağcı kavramlarından ne anlaşıldığını bir yana bıraka­cak olursak, siyasî yelpazenin sağında yer alan milliyetçi, muhafazakâr, maneviyatçı ve liberal görünümlü partiler arasında niçin bir birleşme­den söz ediliyor? Başka bir deyişle, aynı veya oldukça yakın bir muh­teva ve programa sahip oldukları ifade edilen bu partilerin üst yönetici­leri kuruluş çalışmaları döneminde göstermedikleri birleşme gayretleri­ne ülke genelinde az veya çok bir teşkilâtlanma olduktan sonra neden ihtiyaç duyuyorlar? Yoksa sağ kesim tabanı farklı fikir ve görüşlere sa­hip de, parti üst yöneticileri birleşme gayretleri ile bu farklılıkları mı gi­dermek istiyorlar?

Kanaatimizce aynı inanç, fikir ve dünya görüşüne sahip sağ ke­simde ayrı siyasî partileşme ve sonradan birleşme ihtiyaç ve isteklerinin ortaya çıkmasında iki sebep bulunmaktadır:

Birincisi insan faktörüyle yakın alâkalı olanıdır. Yani bazı siya­sîlerde ihtiras, şahsî menfaat, benlik, öncelik alma vb. gibi duyguların topluluk tercihlerinden önde tutulmasıdır.

İkinci sebep ise, sağın parçalanması karşısında sol düşüncenin siyasî iktidar olması ihtimalinden duyulan endişedir.

İlk belirtilen sebep her toplumda, her kesimde ve her zaman gö­rülebilir. Şahsa bağlı bir olaydır. Tedavisi kısa zamanda güç, tedbiri ise mümkündür. Diğer sebep ise sağ eğilimli aydın ve siyasîlerin farklı par­tilerde yer alması sonucu duydukları endişenin tabana yansıtılmak is­tenmesiyle ilgilidir.

Sağ ve sağcı olarak nitelendirilen kesim, Türkiye'de ilk demok­rasi uygulamasından, yani 1946’lı yıllardan bu yana seçim sonuçları ve­rileri incelendiğinde Türk seçmenin % 60’ını oluşturan bir çoğunluktur. Tek bir parti bünyesinde toplanması halinde siyasî iktidarın sürekli sa­hibi demektir.

Öyle ise, sağ eğilimli büyük kitlenin, sol düşüncenin siyasî ik­tidar olma ihtimalinden bir endişesi olmasa gerektir. Endişe duyanlar varsa ilk sebepten dolayı farklı tavır geliştiren siyasîler olabilir. O hal­de, tarihî olaylardan ve özellikle çok yakından yaşadığımız 12 Eylül ön­cesinin o karanlık ve dehşet verici günlerinden hiç ders almaksızın ge­cekondu tipi siyasî partileşmeye giderek aynı taban üzerine partiler ku­ranların, şimdi birleşme gayretlerinde bulunmalarının samimî ve haklı sebepleri olmalıdır. 1973 ve 1977 genel seçimlerinin hatırlayacağımız sloganları olan parçalanmayın, bölünmeyin çağrıları, Türkiye’yi 12 Ey­lül öncesinin karanlığından ve uçurumdan kurtaramamıştır. Sağda bir­leşme niçin ve nasıl olacağı açıkça ortaya konulamazsa, şurada veya bu­rada birleşelim sözü sağ eğilimli kitle için yeterli olmamaktadır.

Öyle ise, sağda birleşme nasıl gerçekleştirilebilir? Sağlıklı bir­leşmenin yolu ne olabilir? Sağ kitlenin inançlarına, duygularına, arzu ve özlemlerine ve dünya görüşüne uygun bir birleşmenin ön kabulleri ne­lerdir? Bu ve benzer sorulara bulunacak cevaplar, ancak sağda birleş­meyi gündeme getirir.

Sağ eğilimli kesim, Türk milletinin üstün vasıflarını bilen ve yaşatan, tarih şuuruna sahip, dinine, millî kültürüne, örf ve âdetlerine bağlı bir kesimdir. Bu bakımdan, sağ kesim maddeci değil maneviyat­çıdır, beynelmilelci değil, milliyetçidir, tutucu değil gelişmecidir; ayı­rımcı değil bütüncüdür, dayanışmacıdır ve demokrattır.

Her şeyden önce sağ aydın ve siyasîler sağ kesimin bu nitelikleri üzerinde anlaşmalılar, değişen ve gelişen bir Türkiye'nin kısa ve uzun vadeli temel meselelerine çözüm getiren bir program üzerinde gö­rüş birliği sağlamalılar ve bir siyasî teşekkül etrafında toplanarak Türk milletinin huzuruna çıkmalıdırlar. Sağ eğilimli çoğunluğun kabul edeceği gerçek ve sağlıklı birleşmenin yolu bu olmalıdır. Kısacası, bu ke­simin niteliklerine, sahip olduğu dünya görüşüne, arzu ve özlemlerine uygun bir fikir, kadro ve teşekkül üçgeni birleşmenin odağı, merkezi yapılmalıdır.

Sağ aydın ve siyasîlerin bu merkezi oluşturmakta fazla güçlük çekeceklerini de sanmıyoruz. Türk-İslâm sentezi ile çağdaş medeniyet­ler seviyesine ulaşmak formülü şeklinde özetlenebilecek Türk milliyetçiliği, sağ ve aydın siyasîlerin asgarî müşterekleri olduğu şüphesizdir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel ideolojisi yürürlükten kalkan anayasalarda olduğu gibi 1982 Anayasası'nın ilkeler bölümünde belir­tilen Türk milliyetçiliğidir. Ayrıca Türk milliyetçiliğinde kaynağını bu­lan milliyetçi düşünce sisteminin yeterli bir fikrî birikimi, inançlı, feda­kâr, vefakâr sağlam bir kadrosunun da mevcudiyeti unutulmamalıdır.

O hâlde, sağlıklı ve sağ birleşmede ülkemiz ve milletimizin yüksek menfaatleri açısından büyük fayda ve zaruret görenler, bu dü­şüncelerinde samimî iseler, hissî davranışlardan kurtulup, gerçekleri görmelidirler. Kanaatimiz odur ki, Türkiye’de dün olduğu gibi bugün de iki zihniyet mücadele etmektedir. Gelecekte de edecektir. Materya­list sol düşünce yeni oluşumlar ve gayretler içerisinde iken, Türk milli­yetçileri gaflet uykusundan olamazlar.”

(Dr. Devlet Bahçeli, “Sağda Birleşme: Niçin ve Nasıl?”, Tercüman, 28 Şubat 1986)

www.yerelgundem.com