Şam-SDG Antlaşması: Türkiye ve Bölge İçin Ne Anlama Geliyor?
Şam-SDG antlaşması, Suriye’de yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor. Türkiye için hem güvenlik fırsatları hem de riskler barındıran bu mutabakat, ABD, Rusya, İran ve İsrail gibi küresel güçlerin stratejilerini nasıl etkileyecek?

Şam-SDG Antlaşması: Türkiye ve Bölge İçin Ne Anlama Geliyor?
YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE
Suriye'nin geçici yönetimi ile PKK’nın Suriye'deki çatı örgütü SDG (Suriye Demokratik Güçleri) arasında kritik bir antlaşma imzalandı. SDG’nin Suriye ordusu ve devlet kurumlarına entegre edilmesini öngören bu mutabakat, bölgede uzun süredir devam eden güç dengelerini kökten değiştirebilecek bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Bu anlaşma, başta Türkiye olmak üzere ABD, Rusya, İran ve İsrail gibi uluslararası aktörler için büyük önem taşıyor. Peki, bu mutabakat bölgesel güç dengeleri açısından ne ifade ediyor?
Türkiye İçin Anlamı: Güvenlik Stratejisi Yeniden Şekillenecek mi?
Türkiye, 2016’dan bu yana Suriye'de PKK'nın uzantısı olarak gördüğü SDG'ye karşı çeşitli askeri operasyonlar düzenledi. Ankara'nın temel amacı, Suriye’nin kuzeyinde PKK'nın etkinliğini azaltmak ve terör tehdidini sınırlarından uzak tutmaktı.
Şayet mutabakatın uygulanması sağlanırsa, SDG'nin Türkiye sınırından çekilmesi ve Şam yönetimine entegre olması, Ankara'nın güvenlik kaygılarını kısmen giderebilir. Ancak SDG’nin Suriye ordusuna katılması, Türkiye açısından yeterli bir güvence olmayabilir.
Ankara, Suriye’nin kuzeyindeki terör unsurlarının ortadan kaldırılması için Şam yönetiminin samimi adımlar atmasını bekliyor. El-Şara'nın geçtiğimiz ay Türkiye’ye yaptığı ziyaretin gündem maddelerinden birinin de bu antlaşma olması muhtemel.
Rusya'nın Pozisyonu: Stratejik Çıkarlar ve Diplomatik Dengeler
Rusya, uzun süredir Suriye’deki en büyük dış aktörlerden biri konumunda. Suriye'nin batısındaki Tartus ve Lazkiye'de önemli askeri üsleri bulunan Moskova, Şam yönetiminin ülkenin tamamında otoritesini yeniden tesis etmesini destekliyor.
Rusya'nın bu mutabakata dair sessiz tutumu dikkat çekiyor. Reuters’a konuşan diplomatik kaynaklara göre Moskova, "tarafsızlık pozisyonunu korurken entegrasyon sürecini teşvik etti." Bu durum, Rusya’nın perde arkasında Şam’ı destekleyerek SDG’nin Suriye devleti içinde eritilmesini sağlamaya çalıştığını gösteriyor.
Ancak Rusya’nın Suriye’deki önceliği, kendi çıkarlarını güvence altına almak. Özellikle Lazkiye’deki hava üssü ve Tartus’taki deniz üssü, Moskova’nın Suriye politikasının temel taşlarını oluşturuyor.
İran'ın Bakış Açısı: Şam Üzerindeki Etkisi Zayıflayacak mı?
İran, Suriye’de Esad rejimini en çok destekleyen ülkelerden biri olarak öne çıkıyor. Ancak İran’ın Şam-SDG anlaşmasına yönelik mesafeli tutumu dikkat çekici.
Tahran yönetimi, antlaşmaya temkinli yaklaşıyor çünkü Şam’ın Türkiye ve Körfez ülkeleriyle yakınlaşması, İran’ın bölgedeki etkisini azaltabilir. İran devlet medyası, Tahran’ın "Suriye'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu" belirtirken, "tüm Suriyelilerin haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini" vurguladı.
İran, Lübnan’daki Hizbullah ve Irak’taki Şii milisler aracılığıyla bölgedeki varlığını güçlendirmeye çalışıyor. Ancak Şam’ın, SDG ile bir mutabakat yaparak yeni bir yönelime girmesi, İran’ın Suriye üzerindeki nüfuzunu zayıflatabilir.
İsrail İçin Yeni Tehditler ve Fırsatlar
İsrail, son yıllarda Suriye’de İran’a ait askeri hedeflere yüzlerce hava saldırısı düzenledi. Aynı zamanda, Suriyeli Kürtlere olan desteğini de zaman zaman dile getirdi.
İsrail hükümeti, antlaşmaya ilişkin resmi bir açıklama yapmazken, İsrail basını anlaşmanın uygulanabilirliğine şüpheyle yaklaşıyor. İsrail Dışişleri Bakanlığı’na yakın kaynaklar, Şam’ın Suriye’nin kuzeyinde gerçek anlamda kontrol sağlayıp sağlayamayacağı konusunda endişeli.
Bir İsrailli diplomatik yetkili, "Kağıt üzerindeki antlaşmalar ile sahadaki gerçekler genellikle birbirini tutmaz. Suriye’de kimin hangi bölgeleri kontrol ettiği, imzalanan metinlerden daha önemlidir." değerlendirmesinde bulundu.
İsrail’in en büyük endişelerinden biri, ABD’nin bölgeden çekilmesi halinde oluşacak güç boşluğu. Washington’un bölgedeki askeri varlığı, İsrail’in güvenlik politikaları için kritik bir unsur.
ABD'nin Tutumu: Çıkarları Nasıl Etkilenecek?
ABD, Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle birlikte SDG’ye yönelik desteğin belirsizleştiği bir döneme girdi. Washington, Suriye’de hem Kürt gruplara hem de İsrail’in güvenliğine odaklanmış durumda.
Biden yönetimi, YPG ve SDG ile yakın temasını sürdürmüş ancak Trump’ın tekrar göreve gelmesiyle birlikte bu politikanın değişebileceği sinyallerini vermişti. SDG’nin Şam yönetimine entegre edilmesi, ABD’nin Suriye’deki askeri ve siyasi varlığını zayıflatabilir.
ABD için Suriye’nin kuzeyinde oluşan yeni yapı, bölgedeki etkisini azaltabilecek bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Ancak Washington, Şam’ın İran ve Rusya ile olan ilişkisini de dikkate alarak hareket etmek zorunda kalacak.
Sonuç: Türkiye İçin Yeni Bir Dönem Başlıyor mu?
Şam-SDG antlaşması, Suriye’deki siyasi ve askeri dengeleri büyük ölçüde değiştirebilecek potansiyele sahip. Türkiye açısından bu mutabakat, hem fırsatlar hem de riskler barındırıyor.
Eğer SDG gerçekten Suriye ordusuna entegre edilirse, Türkiye sınırına yönelik terör tehdidi azalabilir. Ancak SDG'nin özerklik kazanması ve ABD desteğinin tamamen sona ermemesi, Ankara’nın Suriye politikasını yeniden gözden geçirmesini gerektirebilir.
Bölgedeki güç dengeleri açısından bakıldığında, İran ve İsrail gibi aktörlerin nasıl bir tutum sergileyeceği de belirleyici olacak.
Önümüzdeki süreçte, bu mutabakatın ne kadar hayata geçirileceği ve Türkiye’nin bu gelişmeye nasıl bir yanıt vereceği, bölgenin geleceğini belirleyecek temel faktörlerden biri olacak.