Türkiye Barolar Birliği: AİHM’in Yalçınkaya kararını Yargıtay ve ulusal mahkemeler dikkate almak zorunda

Yargıtay ve ulusal mahkemeler dikkate almak zorunda

Türkiye Barolar Birliği: AİHM’in Yalçınkaya kararını Yargıtay ve ulusal mahkemeler dikkate almak zorunda

Türkiye Barolar Birliği: AİHM’in Yalçınkaya kararını Yargıtay ve ulusal mahkemeler dikkate almak zorunda

Türkiye Barolar Birliği’nin değerlendirmesine göre AİHM’in Yüksel Yalçınkaya kararıyla birlikte örgüt yöneticiliği ve üyeliği suçlamasının hukuksal dayanakları ortadan kalktı.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Av. Dr. Serkan Cengiz tarafından kaleme alınan “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Yüksel YalçınkayaTürkiye Kararına İlişkin Değerlendirme” isimli çalışmayı sayfasında duyurdu.

Raporu sosyal medya hesabı X üzerinden paylaşan Dr. Gökhan Güneş, çalışmanın sonuç kısmında yer verilen hukuki tespitleri şöyle sıraladı:

“AİHM’İN YALÇINKAYA KARARI KESİNDİR”

“AİHM’nin 17 hâkimden müteşekkil en üst yargı birimi olan Büyük Daire tarafından tesis edilmiş olan Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararı kesindir. Bu karara karşı herhangi bir itiraz yolu mevcut değildir.

“F…/PDY KAYNAKLI CEZA YARGILAMALARININ HUKUKSAL DAYANAKLARI ORTADAN KALKTI”

Yukarıda da vurgulandığı üzere AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya/ Türkiye kararı “F…/PDY” kaynaklı ceza yargılamalarının bütününe dair ilk karardır. Karar ile, Türkiye’de tüm ceza mahkemelerinde gerek ispat yükü gerekse de ispat standardı açısından benimsenen yaklaşımın AİHS m. 6 hükmünü ihlal ettiği açıkça ortaya konulmuştur. Keza AİHM anılı kararla, geçmişteki bir dizi yasal faaliyet açısından, suç isnadının delili olduğuna yönelik ulusal mahkemelerce geriye dönük yapılan yorumun da AİHS m. 11 ve özellikle de AİHS m. 7 hükmüne aykırı olduğunu hüküm altına alarak, özellikle TCK m. 314/1 ve m. 314/2 kapsamında kalan iddia ve mahkumiyetlerin hukuksal dayanaklarını ortadan kaldırmıştır.

“YEREL MAHKEMELER ACİLEN BU KARARA UYMALI”

Dolayısıyla AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararında genel tedbirler alınmasına yönelik değerlendirmesi bakımından çok sayıda kişiyi etkileyen AİHS m. 6 (adil yargılanma hakkı) ve m. 7 (suç ve cezaların kanuniliği ve geriye yürümezliği) kapsamında tespit edilen yapısal sorunların, AİHM kararında belirtilen, dayanaklarını ortadan kaldırmaya yönelik uygun bir çözüm için AİHM kararındaki tespitlerin yerel mahkemelerce görülmekte olan davalarla sınırlı olmamak üzere daha geniş bir ölçekte dikkate alınması Anayasa m. 90/5 hükmünün gereğidir.

“GENEL BİR ÇÖZÜM ŞART”

Türkiye Cumhuriyeti’nin, AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararında tespit ettiği ve benzer F…/PDY yargılamaları özelindeki özellikle AİHS m. 6 (adil yargılanma hakkı) ve m. 7 (suç ve cezaların kanuniliği ve geriye yürümezliği) kaynaklı yapısal sorunları restitituo in integrum (eski hâle getirme) ilkesi çerçevesinde ortadan kaldıracak mahiyette (örneğin, CMK m. 311/1-f hükmü uyarınca yargılamanın iadesi, hâlihazırda derdest olan yargılamalar açısından ise içtihat değişikliği gibi tedbirler dahil olmak üzere) genel mahiyette bir çözüm tesis etmesinin AİHS m. 1 ile m. 46/1 hükümlerinin de bir gereği olduğu açıktır.

“AİHM İÇTİHADININ ESAS ALINMASINA DAİR ANAYASA MAHKEMESİ KARARI VAR”

Ayrıca belirtmemiz gerekir ki, bir hakka dair kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu AİHS gibi bir belgenin veya belgenin yorumu neticesinde tesis edilen AİHM içtihadının ulusal mevzuat hükmü veya uygulamasıyla çatışması durumunda, yargı mercileri ile uygulayıcılar tarafından uluslararası belgenin veya onun yorumlanması mahiyetindeki AİHM içtihadının esas alınması gerektiğine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının göz önünde bulundurulmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.

“YARGITAY VE TÜM ULUSAL MAHKEMELER DİKKATE ALMAK ZORUNDA”

Bununla birlikte Anayasa m. 90/5 hükmü uyarınca bu kararın hâlihazırda derdest olan davalarda, başta Yargıtay olmak üzere, tüm ulusal mahkemeler tarafından dikkat alınması önemli bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. …Bir diğer ifadeyle Türkiye Cumhuriyeti’nin, AİHS’ye taraf olduğu sürece, aleyhinde tesis edilmiş bir AİHM kararını, yukarıda atıfta bulunulan AİHM kararlarıyla çerçevesi çizilen bir kapsamda, uluslararası hukukun gereklerine uygun olarak uygulamak dışında bir seçeneği bulunmamaktadır.

“YALÇINKAYA KARARININ İCRA EDİLMEMESİ VAHİM SONUÇLAR DOĞURABİLİR”

AİHM kararının gerektiği şekilde icra edilmemesi AİHS m. 46/4 kapsamında ihlal usulü yolu olarak tanımlanan sürecin tetiklenmesine neden olabileceği gibi en nihayetinde Avrupa Konseyi Statüsü’nün 8.maddesi kapsamında (Avrupa Konseyindeki temsil hakkının askıya alınması, üyelikten çekilmeye davet ve üyelikten çıkarma gibi) bir dizi sonuca neden olabilecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin AİHS m.1 ve m.46/1 kaynaklı yükümlüğünü AİHM’nin bazı ihlal kararları açısından yerine getirmediği, bu tutumun da Avrupa Konseyi ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri hatırı sayılır derece zedelediği göz önüne alındığında, Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararının gerektiği şekilde icra edilmemesinin vahim ve öngörülemez sonuçlar doğurması muhtemeldir.”