Acele edip sonradan dövünmeyelim

ABD’nin verdiği sözlere ihtiyatlı yaklaşılmalı

Acele edip sonradan dövünmeyelim

Acele edip sonradan dövünmeyelim

Geçen haftaki köşe yazımda, “Türkiye’nin Savaş Uçağı İhtiyacı” konusunda, içinde bulunduğumuz süreç ve dikkat etmememiz gereken hususlara ilişkin açıklamalarda bulunmuştum. Bu konudaki en son gelişmenin de, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Macaristan dönüşü uçakta yaptığı açıklamalar kapsamında ABD başkanıyla yaptığı telefon görüşmesindeki, İsveç’in NATO üyeliğinin TBMM tarafından onayıyla F-16 projesinin ABD Kongresinden eş zamanlı olarak geçmesine ilişkin olduğunu belirtmiştim. Buna benzer konularda geçmişte yaşananlar dikkate alınarak uyanık olmamız gerektiğini de ifade etmiştim.

Bu konunun biraz daha üzerinde durmamızın faydalı olacağına inanıyorum.

ABD’nin verdiği sözlere ihtiyatlı yaklaşılmalı

1974 öncesinde NATO savunma planlarında, Ege denizi ve hava sahasındaki Yunanistan’ın komuta-kontrol sorumluluğu Türk hava sahasına ve karasularına kadar uzanmakta, NATO’da Ege’nin savunma sorumluluğu, Yunanistan’a ait gibi görünmekteydi.

Yunanistan, 1974’de Türkiye’nin icra ettiği Kıbrıs Barış Harekatını protesto etmek amacıyla NATO’nun askeri kanadından çekilmiş, aradan 4-5 yıl geçtikten sonra tekrar NATO’nun askeri kanadına dönmek istediğinde de Türkiye’nin vetosuyla karşılaşmıştır.

Türkiye, bu vetonun ancak Ege’deki komuta-kontrol alanlarının yeniden tanımlanarak sorunun halledilmesi halinde kaldırabileceğini ifade etmiş ve bu konuda ısrarlı davranmıştır.

1980 Askeri Müdahalesinden sonra, o zamanın NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Başkomutanı Orgeneral Rogers, Devlet Başkanı Kenan Evren ile kurduğu dostluğa dayanarak, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü konusunda Türkiye’nin vetosunu kaldırmasını rica etmiş ve kendisinin de Ege’deki komuta kontrol sorununun çözümleneceğine ilişkin söz vermiştir.

Türkiye vetoyu kaldırmış, ancak Yunanistan Ege’de NATO sorumluluklarının düzenlenmesiyle ilgili müzakerelere katılmayı reddetmiş, sorun uzun yıllar çözümsüz kalmıştır.

Aradan zaman geçtikten sonra General Rogers, General Evren’e soruna çözüm bulunacağına söz verdiğini, maalesef bu sözünü yerine getiremediğini söylemiş, açık bir deyişle Türkiye, ABD-Yunan ikilisinin oyununa gelmiştir.

Bu durum, devletler arası ilişkilerin kurumsal olması gerektiğini ve sözlerin muhakkak kâğıda dökülerek yazılı hale getirilip konuya taraf olan yetkililerce imza altına alınmasının zaruri olduğunu bir kere daha göstermiştir.

Diğer bir örnek de ABD’nin Suriye kuzeyi için verdiği ve yerine getirmediği sözlerdir. Türkiye Fırat Kalkanı harekatını müteakip, YPG/SDG/PKK’yı Fırat Nehri batısından temizlemek için Membiç’e harekat düzenleyecekken, ABD Türkiye’ye, Menbiç’ten YPG’lilerin çıkacağı ve bölgede sadece Arap unsurların kalacağı garantisini vermiş, ancak bu sözde de “sözde” kalmıştır.

Ayrıca Suriye kuzeyi için Türkiye’nin talep ettiği, “terörden arındırılmış güvenli bölge” talebinin de defalarca yerine getirileceği söylense de, yine bildik durumlarla karşılaşılmış ve ABD’nin sözünde durmadığına teyiden bir kere daha şahit olunmuştur. Patriot, F-35, F-16 gibi konularla bu örnekleri artırmak mümkündür.

İsveç’in NATO üyeliği süreci TBMM’de ilerliyor

İsveç’in NATO üyeliği, terörle arasına mesafe koymaması, desteklemesi ve müsamaha göstermesi nedeniyle Türkiye tarafından onaylanmamaktaydı. Türkiye Hükümeti, İsveç’le yazılı olarak yapılan mutabakata uygun olarak, İsveç’in bu konuda, aradan geçen iki yıl kadar bir süre içinde yeteri kadar ilerleme kaydettiği ve bunu devam ettirebileceği kanaatine varmış ve NATO üyeliği katılım protokolü onayını TBMM’ne sunmuştur.

Bu gelişmede ABD’nin, NATO’nun ve AB’nin de etkisinin olduğu, Türkiye’nin de bu işlemi kendi çıkarına uygun bulduğu söylenebilir. Bu çıkarların içinde F-16 konusu da önemli bir faktördür.

TBMM’deki süreç devam ederken, 26 Aralık 2023’de konu, TBMM Dış ilişkiler komitesinden geçmiş ve Genel Kurul’a onay için sevk edilmiştir. Ancak Türkiye ve ABD liderleri tarafından, İsveç’in NATO üyeliği katılım protokolü onay süreciyle F-16 projesinin onay sürecinin birlikte ilerlemesi kararlaştırılmışken, F-16 konusunda ABD Kongresinde hala bir ilerleme kaydedilmediği görülmektedir.

Her ne kadar TBMM ve Kongre, ülke yönetimlerinin talimatıyla hareket etmese de, liderlerin ve yönetimin ülke çıkarlarını gözeterek yaptıkları isteklere de duyarsız kalmazlar. Ancak ortada yine bir yazılı taahhüdün, en azından yazılı “izlenecek bir yol haritası”nın olmaması, akla “yine mi oyuna geliyoruz” şüphesini getirmektedir.

Sonra “ah vah” demeyelim

Uluslararası ilişkilerde bizim gibi vefa duygusuyla ve duygusal olarak hareket eden ülkeye az rastlanır. Özellikle Batı’da böyle bir davranış biçimi görülemez. İnsanlık dışı olsa bile, birçok örneğinde görüldüğü gibi, ülkeler sadece çıkarlarını düşünür. İşi bitene kadar hoş görünür, sonra çeker gider. Bir müddet sonra hiç bir şey olmamış gibi pişkince hareket edip, yeni bir durumda ve ortamda yine yüzünüze güler.

Bu nedenle, elimizdeki veto kozunun kıymetini bilelim. Sadece ulusal çıkarlarımıza odaklanalım. TBMM’de fazla atak davranmayalım, olayları izleyelim ve ona göre hareket edelim.

Ayrıca Kongreden çıkacak onayın koşulsuz olması da önem arz etmektedir. Daha önce bazı ülkelerin yaptığı gibi, “Ege’de kullanılmayacak, PKK/YPG’ye karşı kullanılmayacak, Güneydoğu’da olmaz” gibi tehditlerin olmamasına da dikkat edelim.

Yeni yılın ülkemize ve Türk Milletine sağlık, mutluluk, refah ve huzur getirmesini diliyorum.

Armağan KULOĞLU / YENİÇAĞ