İç Cepheyi Güçlendirmek İçin Yasaklar mı, Hukuk mu?
Türkiye'de “iç cepheyi güçlendirme” söylemi yeniden gündemde. Ancak yasaklar ve yargı müdahaleleriyle değil, hukuk devleti ilkeleriyle kardeşlik sağlanabilir mi?

İç Cepheyi Güçlendirmek İçin Yasaklar mı, Hukuk mu?
YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE
Türkiye’de Birlik ve Beraberlik Vurgusu Güçleniyor
İsrail ve İran arasında yaşanan son çatışmalar, Türkiye’de de iç güvenlik ve toplumsal bütünlük konularını yeniden gündeme taşıdı. Hükümet kanadının son dönemde sıklıkla dile getirdiği “iç cepheyi güçlendirme” söylemi, sadece güvenlik değil, toplumsal barış açısından da kritik bir anlam taşıyor. Ancak bu sürecin, korku politikaları ve yasaklarla mı, yoksa hukuk devleti ilkeleriyle mi yönetileceği sorusu kamuoyunda önemli bir tartışma konusu haline geldi.
Toplumsal Birlik İçin Güçlü Bir Hukuk Sistemi Şart
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 86 milyon vatandaşın birlik ve kardeşlik içinde geleceğe yürümesi gerektiğine dair mesajları, kamuoyunun geniş kesimlerinde karşılık buluyor. Ancak bu birlik ve kardeşliğin, sadece söylemlerle değil, güçlü bir hukuk altyapısıyla desteklenmesi gerektiği görüşü ağırlık kazanıyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin hukukçu kurmayı Fethi Yıldız’ın, 19 Mart operasyonları sonrası yaptığı açıklamalar, bu ihtiyacın altını çiziyor. Yıldız, suçsuzluk karinesi, doğal hakim güvencesi ve tarafsız yargının esas olduğu bir hukuk düzeni olmadan toplumsal huzurun tesis edilemeyeceğini açıkça vurguladı.
Yasaklarla Kardeşlik Tesisi Mümkün mü?
Türkiye’de muhalif belediye başkanlarının tutuklanması, gençlerin ve düşünce açıklayan bireylerin gözaltına alınması gibi gelişmeler, iç cephe söyleminin samimiyeti konusunda soru işaretleri yaratıyor. Toplumun geniş kesimlerinde şu soru giderek daha yüksek sesle soruluyor: Yasaklarla mı kardeşliğe ulaşacağız?
Özellikle Edirne Cezaevi’nde sekiz yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yaptığı açıklamalar dikkat çekici. Demirtaş, “terörsüz Türkiye” söylemine tam destek verirken, siyasi saiklerle yargının kullanılması ve adalet duygusunun zedelenmesi konusunda ciddi uyarılarda bulundu. “İç cepheyi güçlendirme amacıyla yapılan siyasi görünümlü yargı tacizleri sona ermeli,” diyen Demirtaş, bu sürecin toplumsal dayanışmaya hizmet etmediğini vurguladı.
Vesayetçi Anlayışla Mücadele Gerçekten Bitmedi mi?
Türkiye’nin geçmişte yasaklar ve vesayetçi yönetim anlayışları nedeniyle çokça zaman kaybettiği herkesin malumu. Ancak bugün gelinen noktada, iktidarın bu hataları tekrar eden bir çizgiye girmesi kamuoyunda rahatsızlık yaratıyor. Özellikle ana muhalefet partisi CHP’ye karşı yapılan kriminalleştirme hamleleri ve etkin pişmanlık çağrıları, demokratik siyasetin doğasına aykırı bulunuyor.
AK Parti’nin, geçmişte mücadele ettiği vesayet düzeninin benzer bir versiyonunu yeniden inşa etmesi halinde, tarihsel sorumluluklarını yerine getirmediği yönünde bir algı oluşuyor. Bu durum hem toplumsal güveni hem de siyasi istikrarı tehdit ediyor.
İç Cepheyi Güçlendirmek İçin Gerçekçi Adımlar
Toplumsal barışı sağlamak ve iç cephenin gücünü artırmak için sadece milli güvenlik söylemleri yeterli değil. İktidarın, hukukun üstünlüğünü tesis eden, ifade özgürlüğünü garanti altına alan ve herkesin haklarını gözeten bir yaklaşıma yönelmesi artık kaçınılmaz görünüyor.
86 milyonluk Türkiye’nin, hangi siyasi görüşten olursa olsun tüm vatandaşlarının haklarını eşit şekilde koruyan, bağımsız ve tarafsız bir adalet sistemiyle güçlendirileceği gerçeği ortada. Kardeşlik, ancak adaletle büyür; korku ikliminde değil, özgürlük ortamında kök salar.
Toplumun tamamının içine sinen bir iç cephe oluşturmak için hükümetin, kutuplaştırıcı ve kriminalize eden siyasetten hızla uzaklaşması gerekiyor. Aksi takdirde, birlik ve beraberlik söylemleri ne yazık ki gerçek karşılık bulmayacak.
Kaynak: Mehmet Ocaktan / Karar