Risale-i Nur’un Adıyaman’daki ilk neşriyat öncülerinden biri: Abdülkadir Kayır
Sırrı Süreyya Önder’in dayısı Abdülkadir Kayır’ın Said Nursi ile görüşmeleri ve Risale-i Nur’un Adıyaman’daki yayılma sürecine dair hatıraları ilk kez gün yüzüne çıktı.

Sırrı Süreyya Önder’in Nurcu Dayısı Abdülkadir Kayır’ın Hatıraları Ortaya Çıktı
Risale-i Nur’un Adıyaman’daki ilk neşriyat öncülerinden biri: Abdülkadir Kayır
YEREL GÜNDEM / ANKARA
Cezaevinde iki kişiden mektup alırdım: Biri sosyalist öğretmen, diğeri Nurcu dayım
Merhum Sırrı Süreyya Önder’in sık sık bahsettiği dayısı Abdülkadir Kayır, hem şahsi hayatı hem de Adıyaman’daki Risale-i Nur hizmetleriyle dikkat çeken bir isimdi. Önder’in cezaevi yıllarında mektuplaşmaya devam ettiği, çocukluk ve gençlik yıllarında kendisini Risale-i Nur derslerine götüren bu özel kişi, Said Nursi ile birebir görüşme gerçekleştiren ilk Adıyamanlı Nur talebelerinden biriydi.
Said Nursi ile iki kez görüştü, el yazması Risale’leri Adıyaman’a taşıdı
1924 yılında Adıyaman’da dünyaya gelen Abdülkadir Kayır, genç yaşlarda medrese eğitimi aldıktan sonra 1950’li yıllarda müftülük görevine başladı. Ancak Risale-i Nur’la ilgilendiği için 1957’de mahkeme kararıyla görevinden alındı. 1952 yılında Sebilürreşad mecmuasında okuduğu savunmalar vesilesiyle Risale-i Nur’la tanışan Kayır, kısa süre sonra Said Nursi’yi görmek için Emirdağ ve Isparta’ya yolculuk etti. Said Nursi, Abdülkadir Kayır’ı ismiyle tanıyarak “Seni Risale-i Nur talebeliğine kabul ettim” demiş ve duasını vermişti.
Adıyaman’da Risale-i Nur hizmetini örgütlü hale getirdi
Kayır, İstanbul’dan bavul dolusu el yazması Risale’yi Adıyaman’a getirerek burada yaygınlaştırdı. Mahmut Allahverdi, Dursun Kutlu, Ahmet Satılmışoğlu gibi isimlerle birlikte Adıyaman’da ilk medrese teşkilatlarını kurdu. O dönemlerde Ulu Camii’nde Risale dersleri verirken sürekli polis takibine maruz kaldığını, evlerinin sık sık arandığını, defalarca nezarette kaldığını aktarıyor.
Dayısının izinden giden bir solcu: Önder’in içsel çelişkisi
Sırrı Süreyya Önder’in hem sosyalist öğretmen bir amcaya hem de Nurcu bir dayıya sahip olması, onun politik ve düşünsel derinliğini şekillendiren unsurlar arasında yer alıyor. Önder’in anlatımıyla, cezaevindeyken kendisine gelen iki kişilik mektup trafiğinin bir ayağını Abdülkadir Kayır oluşturuyordu. Mektuplarında Eyüp kıssalarına atıf yapan, sabrı ve tevekkülü öne çıkaran Kayır, hem şahsi hem de ilmi duruşuyla derin izler bırakmıştı.
Bediüzzaman’la hatıralar, hizmet azmi ve manevi miras
Kayır, Said Nursi ile olan görüşmelerini anlatırken Üstad’ın kendisine olan ilgisinden ve duasından duyduğu manevi heyecanı dile getiriyor. “O’nu tanımak için Risale-i Nur’u defalarca okumak gerekir” diyen Kayır, genç Nur talebelerine de ihlasla hizmet etmelerini, Risale-i Nur’un düsturlarına sadık kalmalarını tavsiye ediyordu.
Dershane pencerelerinden dinlenen Nur dersleri, bugünkü özgürlüklere ışık tutuyor
O dönemlerde camilerde ve medreselerde yapılan derslerin sürekli gözetim altında olduğunu aktaran Kayır, bugün gelinen noktayı büyük bir kazanım olarak görüyor. Ancak bu özgürlüklerin, o yıllarda gösterilen büyük fedakarlıkların ve cesaretin neticesi olduğunun da altını çiziyor.
Röportajın Orjinal Metni:
İşte Sırrı Süreyya Önder'in Nurcu dayısı Abdülkadir Kayır
Sırrı Süreyya Önder'in sık sık atıf yaptığı dayısı Abdülkadir Kayır, Adıyaman'ın ilk Nur talebelerindendi. İşte Kayır'ın vefatından önceki röportajı...
Geçtiğimiz gün vefat eden Sırrı Süreyya Önder, dayısının Nurcu olduğunu bir çok defa anlatmıştı.
Solcu olan babası ile Risale-i Nur talebesi dayısının dönemin baskılarına maruz kaldığına dikkat çeken Önder, “Babam hapisten çıkardı dayım girerdi. Dayım çıkardı babam girerdi. İkisini bir arada dışarda göremezdim” demişti.
Dayısının kendisini Risale-i Nur derslerine götürdüğünü hapse girdiğinde de yine mektup gönderdiğini hatırlatan Önder, "Cezaevindeyken bana -annemin okuma yazması yoktur- iki kişiden mektup gelirdi. Birisi amcamdı ki sosyalist öğretmen hareketinin önemli isimlerinden biriydi, birisi de dayımdı. Dayım bizzat Bediüzaman'ın yanına kadar gidenlerden biriydi. Dayım mektuplarda sık sık Hz. Eyüp kıssasını anlatırdı. Her mektubunun sonuna bir beyit yerleştirirdi" ifadelerini kullanıyor.
Sırrı Süreyya Önder'in sık sık atıf yaptığı dayısı Abdülkadir Kayır, Adıyaman'ın ilk Nur talebelerindendi. Kayır, vefatından önce Risale-i Nur'u nasıl tanıdığını, Bediüzzaman Said Nursi ile nasıl görüştüğünü anlatmıştı.
MAHKEME KARARIYLA GÖREVİMDEN ALINDIM
İşte 2007 yılında yapılan o röportaj:
Tarihçe-i hayatınızı kısaca öğrenebilir miyiz?
1924, Adıyaman doğumluyum. Adıyaman ve çevre illerde medrese eğitimi gördüm. 1950’li yıllarda Adıyaman Müftülüğü’nde görev yaptım. Risâle-i Nurlarla alâkadar olduğum için 1957 yılında mahkeme kararıyla görevimden alındım. O günden bu yana Risâle-i Nur’la meşgul olmaktayım.
Risâle-i Nur’u ve Üstadı kimin vasıtasıyla tanıdınız?
O yıllarda (1952) Gençlik Rehberi mahkemeleri oluyordu. Sebilürreşad mecmuası (dergisi) Adıyaman’a geliyordu, biz bu mecmuâ sayesinde Üstad Bedüzzaman Said Nursi'nin mahkemede geçen konuşmalarını okuyorduk. Bu şekilde Risâleleri ve Üstadı sevdik ve (Risâleleri) öğrendik. O yıllarda Sebilürreşad mecmuası sayesinde benim gibi bir çok kişi Risâle-i Nurlarla tanıştı.
SAİD NURSİ İLE TANIŞMA
Üstad ile görüştüğünüzde, aranızda ne gibi konuşmalar geçti, hatıralarınızdan bize biraz bahseder misiniz?
Üstad Bediüzzaman'ı ve Risâle-i Nur’u Sebilürreşad’dan tanıdıktan sonra, görmek istedim. 1952 yılında Emirdağ’a gittim. Oralarda o zamanlar, hükümet yetkilileri, polis ve jandarma tarafından çok sıkı tedbir alınıyordu. Üstadı görmeye ve konuşmaya muvaffak olamadım. İkinci defa, 1955 yılları olsa gerek, Isparta’da Üstad’ı ziyaret ettim elhamdülillah. Üstad Hazretleri iltifat buyurdular bize…
Benle beraber başka yerlerden de onu sevenler gelmişti. Ben daha önce Üstad’a tebrik mahiyetli mektuplar göndermiştim. İsimlerimizi sorduğunda, bana “Abdulkadir sen misin?” demişti. “Evet” dedim, başımı sıvazladı ve “Seni Risâle-i Nur talebeliğine kabul ettim” dedi. Elhamdülillah buna nâil oldum ve duâsını aldım. Böylece ayak üstü de olsa Üstad’ı gördüm ve konuştum.
Oradan ayrıldıktan sonra Risâleleri Adıyaman’a getirmek istedim, tabiî ben o zamanlar matbû Risâleler çıkmadığı için el yazması Risâleleri Adıyaman’a getirmiştim.
ELHAMDÜLİLLAH ADIYAMAN’DA YAYILMASINA VESİLE OLDUM
El yazması Risâle-i Nurları kim ya da kimler neşrediyordu?
İstanbul’da Ahmet Aytimur Ağabey ve şimdilerde Almanya’da yaşayan Muhsin Alev Ağabey vardı; bunlar Risâle-i Nurların neşri ile uğraşıyorlardı. Ben, onlardan bir bavul dolusu Risâle-i Nur aldım ve Adıyaman’a getirdim.
Adıyaman’a geldikten sonra Risâle-i Nurları buradaki arkadaşlarımla yaymaya çalıştım. Aradan yedi sene geçti, tekrar Üstad’ı görmek için üç arkadaş (Dursun Kutlu, M. Emin Akbaş, Hacı Bektaş) ve kardeşimle beraber Isparta’ya, Üstad’ın kaldığı eve gittik.
O zamanlar Üstad hasta yatıyordu. Ellerini yorganın üstüne koymuştu. Uyandığında elini öptük. Bizlere duâ etti. Daha sonra oradan ayrıldık. Bu şekilde Üstad’ı iki defa ziyaret etme şerefine nâil oldum.
Tabiî Üstadı, öyle ayak üstü görmekle, sadece aylarca, yıllarca hizmetinde bulunarak anlayamaz, kim olduğunu bilemeyiz. Bunun için Nur Risâlelerini baştan sona tekrar tekrar okumak gerekir.
Teşbihte hata olmasın, nasıl ki Kur’ân-ı nâtık olan Resûlullah’ı (asm) tarif için Kur’ân’ı okumak gerekiyor; Üstad’ı tarif edip anlamak için de Risâle-i Nur Külliyatını okumak gerekiyor.
İşte Üstad’la bu şekilde hatıralarım oldu. Ben de bu görüşmelerden sonra, bendeki el yazması Risâleleri buradaki diğer kardeşlerime dağıttım. Elhamdülillah Adıyaman’da yayılmasına vesile oldum. Benim çalışmamla beraber, Adıyaman’a atanan müfettiş Ahmet Satılmışoğlu diye bir kardeşimiz Risâle-i Nurların yayılması için çok uğraştı. Millî Eğitim müfettişiydi. Allah razı olsun, kendisi çok faaldi bu hizmette. O, Dursun Kutlu Ağabeyin hibe ettiği evin bir odasında Risâleleri okuyor, bizler de dinliyorduk.
RİSÂLELERİ OKUDUĞUMUZ DERSHANENİN PENCERESİ MUHAKKAK BİR POLİS TARAFINDAN DİNLENİLİRDİ
O yıllarda Risâle-i Nur’a bakış nasıldı? Nelerle karşı karşıya kaldınız, size yardım eden oldu mu?
Ben müftülükte çalışıyordum. Ulu Camii’nde Risâleleri okurdum, haberi olanlar gelir dinlerdi. Risâle-i Nur’u ilk olarak camide okumaya başlamıştım. Dışarıdan sesimi duyanlar, derse iştirak ediyorlardı. Daha sonra Mahmut Allahverdi Ağabey ve Dursun Kutlu Ağabey sayesinde yaptığımız medresede Risâle-i Nurları okuyorduk.
Adıyaman halkı Risâleleri çok sevdi, himmetini eksik etmedi Risâle-i Nur’a. Ama neticede hükümet yetkililerinin gözü hep üzerimizdeydi. Kaç kez diğer kardeşlerimizle beraber tevkif edildik. Ben Risâle-i Nur’la meşgul oldum diye görevimden oldum. Diğer kardeşlerim (Dursun Kutlu, Mahmut Allahverdi, M. Emin Akbaş, müfettiş Ahmet Satılmışoğlu) bir defasında jandarma tarafından toplu olarak tutuklandılar. İnkılâp yılları olduğu için bir hafta boyunca nezarette kaldılar.
Ama o günlerden bu günlere bakıyorum elhamdülillah çok şey değişti. Risâleler her yerde okunuyor, neşrediliyor. İmkânlar çok olduğundan Risâle-i Nur’u okumak adına dershaneler, vakıflar, dernekler kurulabiliyor. Lâkin bizim zamanımızda buna müsaade yoktu, çok sıkı tutuluyordu. Risâleleri okuduğumuz dershanenin penceresi muhakkak bir polis tarafından dinlenilirdi. Devamlı takip ediliriz, evlerimiz aranırdı.
Ben işimden oldum diye Risâlelerle daha fazla meşgul olmak ve diğer ağabeylerle hizmet yapmak için Adana’ya, Abdullah Yeğin Ağabeyin yanına gittim. Biz onunla daha önce de tanışıyorduk.
Daha sonra Urfa’ya geçtik. Orada Hulusi Ağabeyler hizmet ediyordu. Aralarına sonradan Abdulkadir Badıllı Ağabey katıldı. Oradan da Adıyaman’a geçtik. Ben Hulusi Ağabeyle orada tanıştım. Adıyaman’da asıl Risâle-i Nur hizmetine vesile olan oydu. Kendisi Elazığlı’ydı. Biz onun yanına gider, ders alırdık. Adıyaman’a senede 2-3 kez gelirdi. Hulusi Ağabeyin Adıyaman’a hizmeti çoktu. Hatta Üstad ile son görüşmemizde, Üstad “Burası uzak, icab ederse Hulusi sizle ilgilensin” demişti. Yani, Risâle-i Nur’u bu bölgelere tanıtmak, tam anlamıyla Hulusi ağabeyin işi ve himmetiydi. Allah ondan daima razı olsun.
RİSÂLE-İ NUR’DA DOSTLUK, TALEBELİK, KARDEŞLİK
Risâle-i Nur talebelerine neler tavsiye edersiniz?
Risâle-i Nur’u sık sık okusunlar, onu benimsesinler.
Okumakla beraber onu yaşayarak, ihlâsla sımsıkı sarılarak sahip çıkmaları gerekiyor. Risâle-i Nur’un düsturlarından olan;
“Der tarîk-ı aczmendî lâzım âmed çâr u çîz:
Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz”i rehber edinmek gerekiyor.
Yani Risâle-i Nur’u şevkle okumak gerekiyor. Risâle-i Nur’da dostluğu, talebeliği, kardeşliği Üstad tarif etmiştir. Onun tarif ettiği şekilde olursa; dostsan kardeş, kardeşsen talebe olursun. Temennîm ve duâm: Allah, Risâle-i Nur talebelerini Risâle-i Nur’dan ve hizmetinden ayırmasın... Âmin.
Ali Karabiber-Yeni Asya