Bu alemden bir Işılay Saygın geçti

Türk siyasetinin efsane ismi. İzmir'in dert ablası!

Bu alemden bir Işılay Saygın geçti

YUSUF İNAN YAZDI

Bu alemden bir Işılay Saygın geçti

Işılay Saygın’ı 2001 yılında tanıdım. Adını sık sık duyardım. Çünkü, o Türkiye’de özellikle de İzmir’de efsaneydi.

Bizim yazılım şirketine internet sitesini yaptırmak istemişti. "Sayın Bakanım dokümanları getirin, sitenizin hazırlıklarına başlayalım" demiştim. Işılay Saygın’ın internet sitesinin dokümanları bir kamyonette geldi.

İnternet sitesi altı ayda hazırlandı. İki yıl devamlı eklemeler yapıldı.

Sıra dışı bir siyasetçiydi. İnsanların ayağına giderdi. Döneminde birlikte çalıştığı tüm bürokratlar emekli olmalarına rağmen hatırını sayarlardı.

İnternet sitesi yokken derdi olanlar yazdıkları mektupları evinin önündeki kutuya atarlardı. İnternet sitesi hazır olduktan sonra gelen mailleri tek tek okur, hepsine cevap yazar, sorunu olanlarla bizzat ilgilendirirdi.

Bazen sabah kahvaltısına davet eder, kahvaltıyı beraber yapardık. Sonra da gelen binlerce maili okur birlikte cevap yazardık.

İzmir’in bir ilçesindeki aile çocuklarına Işılay adını vermiş. Çocuk kekeme imiş tedavi için yardım istedi. Tesadüf benim de kekemeliği kesin olarak iki, üç haftada tedavi eden bir arkadaşım, dostum vardı. Köy Enstitüsü mezunu, insan gibi insan Yusuf Gündüz. Küçük Işılay’ı Yusuf Gündüz’e bizzat kendisi götürdü ve kısa sürede tedavi netice verdi.

Bazen gazeteye bir tencere dolma, bir tepsi baklava ile gelirdi.

Ne yapayım kadınlar sabah kapıya getirip bırakmış, ben de size getirdim derdi. Gazete çalışanları ile birlikte oturur yerdi.

Bazen canı sıkılır gazetedeki mutfakta çay bardaklarını yıkar, telefonlara bakar sekreterlik yapardı.

Işılay Saygın bizim aileden biri, candan dost, vefalı bir arkadaştı.

Sabahın erken saatinde kalkar, sabah namazını kılar yürüyüşe çıkardı. Kadınlarla birlikte mukaveleye katılır, Kur’an okur, Pazartesi, Perşembe oruç tutardı.

Başörtüsünün ülkede sorun olduğu günlerde kendisini gazeteye davet ettim. "Sayın Bakanım lütfen çıkın deyin ki, bu kızlar okusun, çamaşırcı, bulaşıkçı olmasın. Kızların kılık kıyafetiyle uğraşmayın."

Ak Parti kuruluşunda yer almıştım. Işılay Saygın ve Burhan Özfatura’nın da Ak Parti de olmasını çok istiyordum. Sayın Bakanın etrafında akademik çevreden kaliteli arkadaşları vardı. Onlar Ak Parti’ye katılmasını istemediler. Uzun süre engellediler. Tam karar verdi katılımı açıklayacaktı. Mehmet Ağar ile Burhan Özfatura "sen bir gazeteciyi dinliyor bizi dinlemiyorsun" demiş ve DP’den adaylığını açıklatmışlar.

Ege TV’den alt yazı geçerken beni aradı. Yusuf bey çok özür diliyorum. Mehmet Ağar ve Burhan Özfatura’yı kıramadım. Çok ısrar ettiler demişti.

"Sayın bakanım anketlerden haberiniz var mı, DP’nin oyu yüzde 1.5 siz Ak Parti’ye ve ülkeye lazımsınız" demiştim. "Artık karar verdik açıkladık" dedi. Gerçekten de seçim sonuçları açıklandığında DP yüzde 1.5 oy almıştı.

Gazeteye geldi. "Yusuf bey sen haklıymışsın, dediğin gibi çıktı" demişti.

Bazen gazetenin ofisinde Ak Parti İzmir milletvekilleri ile karşılaştığında onları eleştirirdi. Nöbetçi vekil de ne demek. Sen bir masaya otur insanlar ayağınıza gelsin.

"Olmaz, binalardan çıkın vatandaşın evine, köyüne, mahallesine gidin" derdi.

Yerel Gündem’in yazarları arasındaydı.

Doğrusunu söylemek gerekirse, ilk günden Ak Parti’ye katılmak istiyordu. Hatta ANAVATAN Partisi’nden istifasını  Bilal Doğan ile birlikte bizim gazetenin ofisinde açıklamıştı.

Işılay Saygın’ın nüfus cüzdanı yoktu. İstifalar için noter bizim gazeteye geldiğinde noteri fırçalamıştı. "40 yıldır nüfus cüzdanı taşımıyorum" demişti.

Hatırlı bir insandı. Buca’daki tüm cenazelere, düğünlere ve nikahlara katılırdı.

Uzun süre sekreterliğini yapmış bir bayan evlenecekti. Bir mühendis ile tanışma ayarladı. Gittiler görüştüler. Kızı gazetede bekliyoruz. Kız geldi, "Sayın Bakanım beğenmedim" deyince çok kızmıştı.

O gün söylediği bir söz hala kulaklarımda duruyor.

"Kızım ben de zamanında senin gibi yaptım. Bir ömür geçti. Hava kararıp eve gelince, duvarlara bakıyorum, onlar da bana bakıyor."

"Kapının girişinde ceketi asılı olsaydı, yeterdi " demişti.

Gerçekçi bir insandı.

 İnsanlara güvenirdi.

 İnanırdı.

Dikkatliydi.

Bir defasında her ne olmuşsa gazetede kavga ettik. Çok kızdı, ben de kızdım ve küstük.

İki gün sonra Ali Galip’ten tatlı alıp geldi. "Barışmaya geldim" demişti. Biz de bir gün gelmese arıyorduk. Özlüyorduk.

Ak Parti’den İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı gündeme geldi. İnsanlar gazetenin ofisinin önünde kuyruk oldu. Herkes kendisiyle görüşmek istiyor.

Arada ne geçti bilmiyorum. Ben de çok istiyordum ama olmadı. CHP’den İzmir’i alabilecek tek isimdi Işılay Saygın.

Ak Parti başka bir aday açıklayınca gazetenin önündeki kalabalıklar toz oldu gitti.

"Siyaset bu Yusuf kardeş" demişti.  "Bu insanlar benim onlara gösterdiğim saygıyı bana göstermiyor. Görüyorsun bir gün önce herkes sıraya giriyordu. Şimdi sokakta kimse yok."

"O nedenle siyasete, siyasetin kalabalıklarına güvenme" derdi.

Bir sabah erkenden gazeteye geldi. "Haydi Yeni Asır’a gidelim Şebnem Bursalı’nın bir kahvesini içelim. İkinizin arasında kalmaktan sıkıldım. Konuşun görüşün ve bir daha kavga etmeyin" dedi.

Çıktık gittik. Şebnem Bursalı’nın bir kahvesini içtik. Odadan çıktı. "Bu kavga burada bitecek. Bir daha sizinle uğraşamam" dedi.

Ben Şebnem Bursalı’yı eleştiriyordum. Yeni Asır, İzmir’in sorunlarını yazmıyordu. Gündeme getirmiyordu. Turkuaz Medya muhafazakar olmasına rağmen Yeni Asır’ın başına Şebnem Bursalı getirilmişti. Ben Şebnem Bursalı’nın Yeni Asır’ın başına gelmesine karşı çıkmadım. Hatta güzel bir karşılama yazısı yazdım. Şebnem Bursalı’nın otuz kırk sayfalık bir hayat hikayesini derledim.

Şebnem Bursalı Türkan Saylan’a sempati duyan, CHP eğilimli bir çizgiye sahipti. O nedenle de CHP’ye kıyamıyordu. CHP yönetiminden çok yakın arkadaşları da vardı. Ben de Yeni Asır artık muhafazakâr bir şirkete ait, İzmir’in sorunlarını yazsın istiyordum. İzmir’in tek muhalif gazetesi Yerel Gündem, tek muhalif yazarı da Yusuf İnan’dı. O yıllarda Yeni Asır Ege’de bir numaraydı. Yeni Asır, Şebnem Bursalı ile tükendi. Ne İzmir’e, ne Ak Parti’ye, ne de CHP’ye bir faydası olmadı. Küçük ilanlar ile ayakta kaldı. Okunan bir gazete olmaktan çıktı.

Benim eleştirilerim sonrasında Şebnem Bursalı pasifize edildi. Hüseyin Kocabıyık görevlendirildi. Şebnem Bursalı o gün bu gün beni pek sever (!) Yeni Asır konusunda tüm İzmir bilir ki, ben haklıydım. Hatta İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray beni destekleyen bir yazı yazarak Şebnem Bursalı’ya " Yeni Asır’ı bitirme" demişti.

Şebnem Bursalı ile aramızdaki olan olay budur. Şahsi bir olay yoktur. Kendisinin yazdığı gibi ben Şebnem Bursalı’yı itibarsızlaştırmadım. İtibarsızlaştıran yazılar da yazmadım. Eleştirilerimde "İzmir’in, Ege’nin simgesi bir gazeteyi bitirme" dedim.

İtibarsızlaştıracak olsaydım. Kendisi de bilir ki İzmir’de benim bilmediğim olay yoktur. Bir köşe yazısına bakardı. Ve ben o köşe yazısını yazmış olsaydım, Şebnem Bursalı emekli olur, baba evine Aydın’a dönerdi.

Bir köşe yazımda kendisine açık çağrı yaptım. "Yeni Asır’ı öldürme, İzmir’den veya Aydın’dan aday ol, TBMM’ye milletvekili olarak git" dedim.

O dönem Ak Parti İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişçi Şebnem Bursalı’nın Yeni Asır’daki yönetim sistemini beğenmediği için aşırı eleştirmiş, Şebnem Bursalı Işılay Saygın vasıtasıyla yardım talep etmişti.

Konumuz Şebnem Bursalı değil, Işılay Saygın.

Işılay Saygın bir sabah yine hışımla geldi "sen benim ne kadar dostum arkadaşım varsa onları üzüyorsun" dedi.

"Hayırdır Sayın Bakanım yine kimi üzmüşüm?"

O günlerde Gülse Birsel’in Jet Sosyete dizisini eleştirmiştim. Meğer Gülse Birsel’in ailesi yakın dostu imiş. Gülse Birsel beni Işılay Saygın’a şikayet etmiş. Ben Gülse Birsel’i de Murat Birsel’i gerçekten severim. Sadece dizi hakkında düşündüklerimi yazmıştım. Alınacaklarını bilsem yazmazdım.

Işılay Saygın kimseyi kıramazdı. Bizim gazetenin ofisinde oturur, saatlerce insanlardan gelen telefonları dinler, talepleri kağıtlara yazar çözmek için uğraşırdı.

Kendisi milletvekili değildi ama milletvekilleri bile çözemedikleri sorunlar için ona müracaat ederdi.

Bir defasında MHP’den aday yapalım istedik. Belediye Başkanlığı için istemedi. "MHP bana uzak değil. Daha önce de birlikte çalıştık ancak kazanamayacağım bir seçime girmek istemem" demişti.

Bu hastalığı da uzun süredir vardı. Ben kendisini tanıdım tanıyalı bu hastalığı ile ilgili tedavi görüyordu.

Buca’yı sokak sokak, ev ev bilirdi.

Dargınları barıştırmayı pek severdi. Boşanmalara karşıydı.

Annesi için okul yaptırdı. Babası için kütüphane. Okula ve kütüphaneye birçok kez birlikte gittik.

Okul yeni bitmiş eğitim ve öğretime başlamıştı. Süleyman Demirel İzmir’e gelecekti. Okulu ona gösterecek, gezdirecekti. Müdürü aradı "okulu hazır et Sayın Cumhurbaşkanı okulu ziyaret edecek" dedi. Okula gittiklerinde bir de ne görsün. O gün okulu tatil etmişler, öğrencileri de eve göndermişler, okulu da kilitlemişler.

Çok kızgındı. Rahmetli o yöneticilerin görevden alınmasını istemişti. Buca Milli Eğitim Müdürü ve okul yöneticileri bana geldiler. Durumu anlattılar. Sayın Bakan yufka yürekliydi. Bir de sevdiği insanları kırmak istemezdi. Bu isteğinden vazgeçti.

Işılay Saygın’ı anlatmak, yazmak öyle bir iki köşe yazısı ile olmaz.

O gerçekten İzmir’de ve Türkiye’de bir markaydı.

Türk siyasetinde markaydı.

İnsan ayırt etmezdi. Vefalı bir dost. İnançlı bir insandı.

Allah rahmet eylesin.

Ona bir sözüm vardı. Sayın Bakanım senin internet siteni sen sağ oldukça sen yayınla, masraflarını karşıla, ben sağ oldukça ben yayınlayacağım demiştim.

Ruhu şad olsun.

YUSUF İNAN / YEREL GÜNDEM

www.yerelgundem.com

Twitter@Yusufinan2023

İnstagramyusufinan2023

İnstagramfondinan2016

E-Mail: [email protected]