Kadın Cinayetleri, Kültürel Çöküş ve Merhametin, Saygının Kaybı

Toplumda artan kadın cinayetleri, kültürel çözülme ve merhametin kaybı felsefi ve tarihsel bir bakış açısıyla ele alınıyor. Kadınlar gerçekten ne zaman daha güvendeydi?

Kadın Cinayetleri, Kültürel Çöküş ve Merhametin, Saygının Kaybı

YUSUF İNAN YAZDI...

MERHAMETİN ÇÖKÜŞÜ: KADIN, ERKEK, TOPLUM VE KÜLTÜR ARASINDA BİR YÜZYILIN MUHASEBESİ

Bir ülke, ne zaman ve nasıl bu kadar değişti? Ne oldu da bebekleri, kadınları, çocukları öldüren bir toplum haline geldik? Bir zamanlar kadınların, sırf saygıdan, genç erkeklerin önünden bile geçmeyi edebe aykırı saydığı bir medeniyetin çocukları, bugün neden ellerinde “Öldürülmek istemiyoruz” pankartları taşıyor?

Bu sorular basit değil. Çünkü mesele sadece şiddet değil; aynı zamanda zaman, ahlak, kültür, iktidar ve insanlık kavramlarının da çözülüşü.

Bir Kavşakta Duran Kadın: Saygının Hatırası

Geçtiğimiz gün yaşanan küçük ama derin bir olay, bu toplumsal dönüşümün simgesi olabilir. Sahil kasabasında karşılaşılan yaşlı bir hanımefendi, genç bir erkeğin önünden geçmeyi “saygısızlık” sayarak kenarda durdu. “Evladım, biz böyle gördük. Erkeğe saygı ile büyütüldük” dedi ve uzaklaştı. Bu kısa ama ağır sözler, zamanın ruhuyla çarpıştı: Saygının yerini görünürlük, sabrın yerini hız, vakarın yerini vitrin aldı.

Necip Fazıl’ın Mısralarındaki Çöküş

Necip Fazıl’ın “Utanırdı burnunu göstermekten sütninem, Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem” dizeleri, belki de bu dönüşümün poetik özeti. Bu mısralar, sadece kadınların bedeni üzerinden bir ahlak tartışması yürütmek için değil; asıl olarak bir neslin, mahremiyeti, zarafeti ve ölçülü duruşuyla kendini tanımladığı bir medeniyet anlayışının çöktüğünü ilan ediyor.

Özgürlük Ne Zaman Şiddetle Yarışır Hale Geldi?

Günümüzde kadınlar daha özgür; ekranlar, sokaklar, sosyal medya platformları görünürlükle dolup taşıyor. Ancak kadınlar aynı zamanda daha çok öldürülüyor, daha çok şiddete uğruyor, daha çok aşağılanıyor. Bu çelişkiyi görmeden, “özgürlük” söylemi üzerinden bir ilerleme anlatısı kurmak mümkün değil.

Soru şu: Kadınlar gerçekten ne zaman daha özgürdü? 100 yıl önce mi? Bugün mü?

Bu sorunun cevabı basit değil. Çünkü özgürlük sadece görünürlükle, meydanlara çıkmakla tanımlanamaz. Özgürlük, aynı zamanda korkmadan yaşamak, aşağılanmadan var olmak, saygıyla muamele görmek ve kimliğini saklamak zorunda kalmadan kendin olabilmektir.

İstanbul Sözleşmesi Kurtarır mı?

Kadın haklarını korumak için önerilen İstanbul Sözleşmesi bir hukuk metnidir, ancak ahlaki ve kültürel bir dönüşüm sağlama gücü sınırlıdır. Toplumun ahlaki kodları çökmüşse, yasalar yalnızca kırılgan bariyerlerdir. Kadınlar bu sözleşmeyi bir kurtuluş reçetesi olarak görüyor olabilir; fakat sormak gerekiyor: Biz neleri kaybettik de artık sözleşmelere sığınmak zorunda kaldık?

Kültürel bir çözülme, yalnızca hukuki önlemlerle durdurulamaz. Merhametin, sabrın, saygının, vicdanın çöktüğü bir toplumda sadece kanunla düzen sağlanamaz. Bu yüzden meseleye sadece politik ya da hukuki değil, ahlaki ve felsefi bir yerden de yaklaşmak zorundayız.

Kadına Saygı mı, Kadının Saygınlığı mı?

Eski kuşakların “erkeğe saygı” kavramı, aslında toplumun cinsiyetler arası hiyerarşiye dayalı bir düzen anlayışından da izler taşır. Ancak bu düzenin içinde bile, bir ölçü, bir sınır, bir denge vardı. Bugün bu denge sarsıldı ama yerine gelen şey özgürlük değil, çoğu zaman saygısızlık ve istismarın normalliği oldu.

Kadının özgürlüğü, onun saygınlığından ayrı düşünülemez. Saygınlık, görünmezliğe hapsolmak değildir. Ancak teşhirin özgürlük, cinsiyet savaşının hak mücadelesi, nefretin de özgüven sanıldığı bir çağda, kadın da erkek de hem kayboluyor, hem yalnızlaşıyor.

Toplumsal Ruhun Yeniden İnşası Gerekli

Bugün kadın cinayetlerini durdurmak, sadece yasaları güçlendirmekle değil; merhameti, saygıyı ve insanlığı yeniden inşa etmekle mümkündür. Bu yeniden inşa; eğitimi, kültürü, aile yapısını, sosyal medyayı, edebiyatı ve dini anlayışı birlikte ele alan kapsamlı bir ahlaki devrim gerektirir.

Bir ülkenin gerçek gücü, kadınlarını ve çocuklarını nasıl koruduğunda yatar. Eğer bir toplumda kadınlar sokakta “öldürülmek istemiyoruz” diye yürüyorsa, o ülke ne ekonomik kalkınmayla, ne dış politika zaferiyle, ne de teknolojiyle övünebilir.

Çünkü o ülkede en temel hak; yaşama hakkı tehlikededir.

YUSUF İNAN / YURTTA SULH CİHANDA SULH

Twitter : @Yusufinan2023
Instagram : yusufinan2023
Instagram : fondinan2016
Email : [email protected] 

Web: www.yerelgundem.com