Erdoğan-Trump Temasları: Türkiye, İsrail-İran Geriliminde Ne Hedefliyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail-İran gerilimi üzerine ABD Başkanı Trump ile iki kez görüştü. Ankara, bölgedeki tansiyonu düşürmek için diplomasi trafiğini artırıyor ve nükleer görüşmeleri tek çözüm olarak görüyor.

Erdoğan-Trump Temasları: Türkiye, İsrail-İran Geriliminde Ne Hedefliyor?

Erdoğan-Trump Temasları: Türkiye, İsrail-İran Geriliminde Ne Hedefliyor?

YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE

Ankara, bölgesel tansiyonu düşürmek için diplomasi trafiğini hızlandırdı

İsrail’in 12 Haziran’da başlattığı hava saldırılarıyla yeniden alevlenen İsrail-İran gerilimi, Ankara’da üst düzey diplomatik ve güvenlik görüşmelerini beraberinde getirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üst üste iki gün ABD Başkanı Donald Trump ile telefon görüşmeleri gerçekleştirerek krize yönelik çözüm arayışlarını masaya yatırdı.

Erdoğan, Trump’a bölgedeki olası bir savaşın tüm Orta Doğu’yu ateşe atabileceği uyarısında bulunurken, Türkiye’nin bu süreçte kolaylaştırıcı rol üstlenmeye hazır olduğunu belirtti. Erdoğan’ın bu mesajları, hem Türkiye’nin bölgedeki diplomatik ağırlığını artırma çabasını hem de Washington ile gerilimi tırmandırmadan ilişkileri sürdürme stratejisini yansıtıyor.

İsrail’e sert, İran’a temkinli mesajlar

Türkiye’nin açıklamaları, İsrail’in saldırılarına yönelik sert bir diplomatik ton içeriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Netanyahu yönetimini “katliam şebekesi” olarak tanımlarken, Dışişleri Bakanlığı da İsrail’in “bölgesel istikrarsızlaştırma politikası” izlediğini vurguladı.

Buna karşın İran’a yönelik mesajlarda dikkatli ve dengeli bir söylem benimseniyor. Tahran yönetimine doğrudan siyasi destek verilmezken, “taziye” ifadeleriyle sınırlı bir diplomatik duruş sergileniyor. Bu yaklaşım, Ankara’nın tarafsız arabuluculuk pozisyonunu koruma çabasının bir parçası olarak görülüyor.

Türkiye, Trump’ın nükleer sürecine destek veriyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları, ABD Başkanı Trump’ın başlattığı nükleer müzakere sürecine tam destek verdiklerini ortaya koyuyor. Ankara, nükleer anlaşmazlığın çözümünde diplomatik diyalogdan başka bir yol olmadığını savunuyor.

Bu tutum, Türkiye’nin hem Batı başkentleri hem de İran nezdinde dengeyi koruma hedefiyle örtüşüyor. Erdoğan’ın, yaklaşan NATO Zirvesi ve muhtemel Beyaz Saray ziyareti öncesinde Washington ile ilişkilerde olumsuz bir atmosfer yaratmaktan kaçındığı da değerlendirmeler arasında.

Diplomasi trafiği hızlandı: Bölge ülkeleriyle temas yoğun

Gerilimin artmasının ardından Ankara bölgedeki başkentlerle diplomatik temaslarını artırdı. Dışişleri Bakanı Fidan, Irak, Ürdün, Azerbaycan ve Mısır’daki mevkidaşlarıyla görüşmeler gerçekleştirirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ile telefon görüşmesi yaptı.

Bu temaslarda Türkiye, İsrail’in saldırılarının geniş çaplı bir istikrarsızlık yaratabileceği uyarısında bulundu. Erdoğan, İsrail’in sadece İran değil, bölgenin tamamı için bir tehdit olduğunu vurgulayarak uluslararası topluma Netanyahu yönetimine baskı yapma çağrısı yaptı.

Gazze mesajı: Tırmanış dikkati başka yöne çekmemeli

Ankara, İsrail-İran geriliminin zamanlamasına da dikkat çekiyor. Umman arabuluculuğunda yürütülen ABD-İran nükleer görüşmelerinin 6. turu öncesi gerçekleşen saldırının, diplomatik süreci sabote etme amacı taşıdığı değerlendirmesi yapılıyor.

Dışişleri Bakanı Fidan, “Bölgedeki gerginliğin, Gazze’deki insanlık dramını gölgede bırakmasına izin verilmemelidir” diyerek, İsrail’in saldırılarını gündem değişikliği olarak da nitelendirdi. Ayrıca, İsrail saldırılarının hemen ardından planlanan “iki devletli çözüm” konferansının iptal edilmesi, Ankara’nın kaygılarını doğrulayan bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Türkiye nasıl bir denge arayışında?

Türkiye’nin mevcut duruşu, hem bölgedeki barış arayışlarına katkı sunma iddiasını hem de büyük güçlerle çatışmadan uzak durma politikasını yansıtıyor. İsrail’i sert şekilde eleştirirken İran’la mesafeli bir duruş benimseyen Ankara, Washington ile ilişkilerini koruma refleksiyle hareket ediyor.

Bu çok yönlü yaklaşım, Türkiye’nin geleneksel dış politika doktrinine uygun: kriz zamanlarında arabuluculuk, bölgesel nüfuz alanını genişletme ve Batı ile köprü rolünü sürdürme.

www.yerelgundem.com