Can Ataklı Sendromu: İzlenme Kaygısı, Stres ve Siyasi Kimlik Krizi

Gazeteci Can Ataklı'nın Youtube yayınlarında izleyiciyle yaşadığı gerilim, siyasi kimliğindeki çelişkiler ve objektiflik iddiasının ötesinde derin bir medya krizi yaşadığını gösteriyor.

Can Ataklı Sendromu: İzlenme Kaygısı, Stres ve Siyasi Kimlik Krizi

Can Ataklı Sendromu: İzlenme Kaygısı, Stres ve Siyasi Kimlik Krizi

YUSUF İNAN / YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE

Gazeteci mi, muhalif kanaat önderi mi, yoksa dijital çağın yeni “monolog aktörü” mü?

Türkiye'de gazetecilik, özellikle dijital platformlarda bir dönüşümden geçerken, bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biri Can Ataklı. Bir dönem ana akım medyada güçlü bir sesi temsil eden Ataklı, artık Youtube üzerinden sesini duyuruyor. Ancak bu süreçte giderek artan bir öfke dili, izleyiciyle çatışma hali ve siyasi pozisyonundaki dalgalanmalar dikkat çekiyor.

CHP'ye muhalifmiş gibi yaparak destek veren, Erdoğan’a net bir karşı duruş sergileyen ancak aynı zamanda izleyiciyle sürekli didişen bir figür olarak Can Ataklı, gazetecilik çizgisiyle çelişen bir portre sunuyor. Bu tablo, hem medya etiği hem de siyasi psikoloji açısından önemli soruları beraberinde getiriyor: Bir gazeteci, izlenme oranı düşük diye seyircisini suçlayabilir mi? Objektiflik iddiasıyla yola çıkıp, partilere emir verir gibi konuşabilir mi?

Eleştiriler kimyasını bozuyor: Dijital çağda yıpranan gazeteci profili

Can Ataklı’nın Youtube yayınlarında sıkça dile getirdiği bir konu, aldığı eleştirilerin kendisini “çok yorduğu” ve psikolojik olarak etkilediği. Aslında bu durum, sosyal medya çağında içerik üreten pek çok figürün yaşadığı "dijital yorgunluk" sendromunun klasik bir örneği. Ancak fark şu: Ataklı bu stresi sadece içselleştirmekle kalmıyor, izleyicisine ve özellikle CHP tabanına yöneltiyor.

“CHP’liler beni düşman ilan etti” diyen Ataklı, bir yandan ana muhalefet partisine yön verme hevesini sürdürüyor, bir yandan da partiye yönelik eleştirilerinde duygusal patlamalara yer veriyor. Bu, sağlıklı eleştiri ile öfke temelli kontrolsüz bir tepki arasındaki farkı ortadan kaldırıyor. Hal böyle olunca, takipçiler ne izlediklerini tam olarak kestiremiyor: Haber mi, kişisel serzeniş mi, siyasi nutuk mu?

Ferdi Zeyrek örneği: CHP'ye lider önerisi

Can Ataklı’nın son dönemde öne çıkardığı isimlerden biri de, kamuoyunun ölümünü hâlâ tartıştığı Ferdi Zeyrek. CHP’ye “Zeyrek gibi bir lider seçin” çağrısı yaparak partinin kadro ve lider tercihine doğrudan müdahale eden Ataklı, demokratik değerleri savunduğunu ifade ederken, partilere nasıl lider seçmesi gerektiğini dikte ediyor.

Bu noktada çelişki büyüyor. “Demokrasi havarisi” olduğunu sıkça vurgulayan bir ismin, partilere doğrudan emirler verir gibi konuşması, siyaseten pozisyonunun stratejik değil, tepkisel ve reaksiyoner olduğunu gösteriyor.

Kendini bile dinlemiyor mu?

Can Ataklı'nın kendi ifadelerine göre artık videolarını kimsenin izlemediğini düşünmesi, onu daha da sertleştiriyor. Aslında medya psikolojisinde bu, "görünmezlik stresi" olarak tanımlanan bir fenomene denk geliyor. Yani, dikkat çekemediğini düşünen medya figürleri, seslerini daha fazla duyurabilmek için daha sert, daha uç söylemlere başvurabiliyor.

Ancak bu yöntem genellikle ters teper. Yayınlarında izleyiciyle kavga eden, yorumları engelleyen veya hakaret eden bir yayıncının sürdürülebilir bir etki yaratması mümkün olmuyor. Hatta bu yaklaşım, sadık kitleyi bile uzaklaştırabiliyor. Kimi yorumcular Ataklı'nın içeriklerine dair şu saptamayı yapıyor: “Can Ataklı bile kendi konuşmalarını dinlemiyordur.”

Medya lideri mi, ekran diktatörü mü?

Erdoğan’a "otoriter" diyen Can Ataklı, kendi yayınlarında izleyici görüşlerine tahammülsüz bir tavır sergiliyor. Bu da ironik bir medya karakterine dönüşmesine yol açıyor. Kamuoyunda "dik duruşlu gazeteci" kimliğiyle tanınmak isteyen Ataklı, ekran başında kendi küçük dijital otoritesini kurmuş gibi. Yani bir anlamda "ekran diktatörü."

İzleyiciyle iletişimi diyalogdan ziyade monoloğa dönüşmüş durumda. Katılım çağındaki medya dünyasında bu tür yaklaşım, artık izleyicinin teveccühünü değil, uzaklaşmasını getiriyor.

Stratejik olarak yanlış konumlanma

Can Ataklı'nın siyasi analizleri çoğu zaman güncel siyasetle örtüşmeyen, daha çok kişisel kanaatlerine dayanan tahminler üzerine kurulu. Bu nedenle Türkiye'nin siyasal dinamiklerini sağlıklı biçimde okuyamaması ve izlenme oranlarının düşmesi birbiriyle bağlantılı.

Eğer Ataklı gerçekten CHP'ye karşı objektif ve yapıcı eleştiriler getirseydi, sadece izleyici sayısını değil, siyasi etkisini de artırabilirdi. Ancak mevcut haliyle hem eleştiriyi hem övgüyü kişisel kırgınlık üzerinden şekillendiren bir yayın dili benimsediği için, izleyici neye inanması gerektiğini bilemiyor.

YUSUF İNAN / YEREL GÜNDEM

www.yerelgundem.com