Akdeniz’in Geleceğine Vakıf Desteği: Caroline Nicole Koç’tan Kıyı Koruma Hamlesi

Caroline Nicole Koç’un kurduğu Akdeniz Koruma Vakfı, Türkiye’nin kıyı ve deniz ekosistemlerini korumaya yönelik çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Vakıf geleneğinin tarihsel gelişimiyle birlikte vakıfların bugünkü rolü ele alınıyor.

Akdeniz’in Geleceğine Vakıf Desteği: Caroline Nicole Koç’tan Kıyı Koruma Hamlesi

Akdeniz’in Geleceğine Vakıf Desteği: Caroline Nicole Koç’tan Kıyı Koruma Hamlesi

YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE

Akdeniz Koruma Vakfı, Türkiye’nin Kıyılarını Koruma Misyonuyla Yola Çıktı

İzmirli sanayici Herve Giraud’un kızı, hayırsever iş insanı Caroline Nicole Koç’un öncülüğünde kurulan Akdeniz Koruma Vakfı, Türkiye’nin deniz ve kıyı ekosistemlerini koruma hedefiyle çalışmalara başladı. İzmir merkezli olarak faaliyet gösteren vakıf, sadece bölgesel değil, ulusal ölçekte çevresel sürdürülebilirliği hedefliyor. Vakfın çalışmaları, kıyı habitatlarını, deniz canlılarını ve biyolojik çeşitliliği korumaya yönelik somut projeleri de içeriyor.

Anadolu’da Vakıf Geleneğinin Derin Kökleri

Akdeniz Koruma Vakfı gibi modern vakıf hareketlerinin kökleri, Anadolu’nun derin tarihine uzanıyor. İlk vakıf anlayışı, Hititler döneminde (M.Ö. 1280-90) bir kral fermanıyla şekillenmişti. Uygur Türklerine ait M.Ö. 12-13. yüzyıla tarihlenen yazılı bir vakfiye belgesi de bu geleneğin ne kadar köklü olduğunu gösteriyor.

İslamiyet’in kabulünden sonra özellikle Selçuklular döneminde dini, sosyal ve ekonomik fonksiyonlar yüklenen vakıf kurumları, Osmanlı döneminde zirveye ulaştı. Selçuklu medreseleri, kervansaraylar ve külliyeler birer vakıf kurumu olarak işlev gördü. Bu sistem, toplumun her kesimine dokunan büyük bir sosyal yapı ördü.

Osmanlı’da Vakıflar Ekonomik Gücün ve Sosyal Dengenin Belkemiğiydi

Osmanlı İmparatorluğu’nda mülkiyet hakkının sınırlandığı dönemlerde, bireylerin mal varlıklarını korumanın en güvenli yolu vakıf kurmaktan geçiyordu. Bu nedenle vakıflar, hem servetin korunmasını hem de toplum yararına kullanımını mümkün kıldı. Tanzimat reformlarıyla mülkiyet güvencesi sağlansa da vakıflar sosyal yardımın ve dayanışmanın ana motoru olmaya devam etti.

  1. ve 20. yüzyıl araştırmaları, Osmanlı mülklerinin dörtte üçünün vakıflara ait olduğunu ortaya koyuyor. Eğitimden sağlığa, altyapıdan kültüre kadar birçok alanda hizmet, merkezi bütçe yerine bu vakıflar aracılığıyla yürütüldü. Bu sistem, devletin yükünü hafifletirken toplumsal refahı da geniş kesimlere yaymayı başardı.

Cumhuriyet’le Birlikte Değişen Vakıf Profili

Cumhuriyet dönemine geçildiğinde Osmanlı’daki 20 bin civarındaki vakıf sayısı 5 bine kadar gerilemişti. Para vakıflarının kaldırılmasıyla birlikte 1954’te Vakıfbank kuruldu. Ancak vakıflar tamamen işlevsiz hale gelmedi. Aksine, modern toplumun ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendi.

Bugünün vakıfları artık sadece sosyal yardım amaçlı değil; insan hakları, çevre koruma, kadın hakları, eğitim, kültürel miras gibi çok daha çeşitli alanlarda faaliyet gösteriyor. Akdeniz Koruma Vakfı da bu yeni kuşağın öncülerinden biri olarak, deniz ekosistemlerinin korunması ve sürdürülebilir kıyı yönetimi konusunda önemli bir misyon üstleniyor.

Vakıflar, Geçmişten Günümüze Toplumu Şekillendiren Kurumlar

Tarihte külliye inşa ederek bir yerleşim biriminin temellerini atan vakıflar, bugün de aynı etkiyi çevresel ve toplumsal düzlemde göstermeyi sürdürüyor. Akdeniz Koruma Vakfı örneğinde olduğu gibi, çağdaş vakıflar artık doğayı, biyoçeşitliliği ve yaşam alanlarını da kapsamına alarak sosyal yarar kavramını yeniden tanımlıyor.

Geleneksel olarak vakıflar, mal varlığının korunması kadar bir anlamda ölümsüzlük arayışıyla da ilişkilendirilmiştir. Bu anlayış bugün Caroline Nicole Koç gibi girişimcilerin doğa, çevre ve gelecek nesiller adına attığı adımlarda hayat buluyor. Akdeniz’in korunması sadece ekolojik değil, aynı zamanda kültürel ve tarihi bir mirasın yaşatılması anlamına da geliyor.


www.yerelgundem.com

Kaynak: Enver Olgunsoy / 9 Eylül