Memleket hariç, suçta ve cezada kanunilik
Nullum crimen sine lege; kanunsuz suç olmaz. Nulla poena sine lege; kanunsuz ceza olmaz.
Memleket hariç, suçta ve cezada kanunilik
Türk Ceza Kanunun 220. maddesi “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunu düzenlemektedir. Çok fark edilmez… İddianamelerde sanıkların cezalandırılması için sevk maddeleri olarak “TCK m. 220/6 veya m. 220/7 delaletiyle” denilmektedir. Devamında sanık için hangi ceza maddesi uygulanacaksa; örneğin ‘silahlı örgüt’ suçunun düzenlendiği 314. maddesine göre “silahlı örgüt kurmak”, “yönetmek” veya “silahlı örgüt üyesi” olduğu iddiasıyla cezalandırma istenmektedir.
TCK madde 220, kanunun suç saydığı fiillileri işlemek amacıyla örgüt kuranları, yönetenleri ve üye olanları cezalandırır. Örgütün silahlı olması halinde verilecek ceza artırılmakta ve örgüt yöneticileri örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı da ayrıca suçların faili olarak cezalandırılmaktadır.
2012 ve 2013 yıllarında yapılan değişiklikle TCK madde 220/(6) fıkrasınca “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi” için yapılan düzenlemeye göre, bu kişi ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece “silahlı örgütler” hakkında uygulanır.
Anayasa Mahkemesinin 26 Ekim 2023 tarihli ve E.: 2023/132; K.: 2023/183 sayılı kararı ile bu fıkranın birinci, ikinci ve üçüncü cümleleri iptal edilmiştir. Karar Resmî Gazetenin 8 Aralık 2023 tarihli 32393 sayılı nüshasında yayımlanmıştır ve iptal hükmü bu yayımlanmadan dört ay sonra 8 Nisan 2024 tarihinde yürürlüğe girecektir.
TCK madde 220/7’de “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte” örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı düzenlenmiştir.
Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenler veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişiler örgüt üyesi kabul edilmektedir (Madde 220/6 ve 7. fıkra).
220. maddenin 8. fıkrasında; örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi cezalandırılır. Suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Kısaca suç işlemek amacıyla kişilerin örgütsel bir yapılanma içerisine girmek suretiyle amaçladıkları suçu işlemek üzere yaptıkları hazırlığı Türk Ceza Kanunu suç saymaktadır. TCK madde 220 çerçevesinde “örgüt kurmak ve yönetmek”, “örgüte üye olmak”, “örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işlemek”, “örgüte yardım etmek” gibi fiiller cezalandırılır.
Suçun işlendiğinin ve örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması aranır. Üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması ve niteliği itibariyle devamlılık göstermesi gereklidir. Örgütün yapısı, üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olmalıdır. Aksi halde, suç işlemeye elverişli bir örgütten söz edilemez.
Suç örgütüne üyelik bakımından suçun oluşabilmesi için kişinin üye olacağı örgütün niteliğini ve amacını bilmesi gerekir. Örneğin suç örgütüne üyelik suçunun oluştuğunun kabulü için asgari üç kişinin bazı suçları işlemek üzere bir araya geldiğini bilmek yeterli olmayıp, o kişiler arasındaki, örgütsel yapılanmayı ortaya koyan ilişkilere vakıf olunması zorunludur. Bir kimsenin örgüt üyesi olup olmadığı, somut olayın özelliklerine göre belirlenir.
Maddenin ilk iptal başvurusunda; Anayasa Mahkemesi 4 Temmuz 2013 tarihli kararında TCK madde 220/6 ve 7. fıkralarının Anayasaya aykırılığını incelemiş ve Anayasa aykırılık görmemişti.[i]
Anayasa Mahkemesi bu kararında 11 Nisan 2013 kabul tarihli 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la TCK’nin 220. maddesinin 6. fıkrasına “Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.” cümlesi eklenmiş olduğundan iptal isteğinin konusu kalmadığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Ayrıca örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenlerin örgüt üyesi olma suçundan cezalandırılacakları hakkındaki düzenlenme (Madde 220/7) Anayasa aykırı görülmedi.
Anayasa Mahkemesi gerekçesine göre; kanun koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği konusunda takdir yetkisine sahip bulunmaktadır.
AYM’nin 4 Temmuz 2013 tarihli kararına göre TCK’nin 220/(7) fıkrası bakımından;
Dava konusu kuralda, örgütlü suçlarla etkin mücadele edilmesinin sağlanması amacıyla örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmasa bile örgütün amacına ulaşmasını sağlamak üzere örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler yönünden bağımsız bir suç tipi oluşturulmakta ve bu fiil örgüte üye olmakla ortaya çıkan tehlikeye eşdeğer görülerek, örgüt üyeliği suçuyla aynı şekilde cezalandırılmaktadır. Dolayısıyla kuralda aynı eyleme ilişkin mükerrer bir yargılama ve cezalandırmanın söz konusu olmadığı açıktır. Bu yönüyle kanun koyucunun izlediği ceza politikası uyarınca yaptığı değerlendirme sonucunda örgüte yardım etme eylemini bağımsız bir suç olarak nitelemesi ve bu eylemi suç olarak tanımladığı başka bir eylemle aynı tehlikede görerek aynı şekilde cezalandırmasında Anayasa'ya ve ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Örgüt üyesi olmadığı halde örgüt adına suç işleyenler, örgüt üyesi olmadığı halde örgüte yardım edenler hakkında sayısız ceza davası açıldı, insanlar suçlandı ve mahkûm oldular. 26 Eylül 2004 kabul tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren uygulanmaya başladı. 18 yıldır kanunilik ilkesine aykırı olan TCK 220. maddesi Anayasa ve kanunlara aykırı olarak uygulanıyor… 10 yıl sonra Anayasa Mahkemesine iptal davası açıldı, Anayasa Mahkemesi iptal talebini reddetti. Her şey kanunlara ve Anayasaya uygun görüldü.
Dönelim bilgisini verdiğimiz ve 19 yıldır yürürlükte olan örgüt adına suç işlemek (m.220/6) suçu hakkındaki Anayasa Mahkemesinin 26 Ekim 2023 tarihli iptal kararına… Altıncı fıkra AYM kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren 4 ay sonra 8 Nisan 2024 tarihinde yürürlükten kalkacak. Örgüt üyesi olmayan kimselerin, örgüt adına suç işlemeleri durumunda, örgüt üyesi olarak cezalandırılması hakkındaki düzenleme Anayasaya aykırı bulundu. Kanunsuz görüldü, kanunilik ilkesine aykırı olduğu için iptaline karar verildi.
Anayasa mahkemesi örgüt üyesi olmayan bir kimseyi, aynı örgüt üyesi gibi cezalandırmanın ceza siyasetine uygun düşmediği kanaatindedir. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na göre “kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak” suçları açısından, failler hakkında ayrıca 220/6 uyarınca ceza verilmemeliydi, ama verildi ve yıllarca uygulandı.
Anayasa Mahkemesi iptal başvurularını Anayasa’nın 38. maddesine göre değerlendirdi:
Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suçun ve cezanın kanuniliği ilkesi gereği suç ve cezalar hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkta, anlaşılır olmalı ve sınırları belirli olarak kanunda gösterilmelidir. Bu ilkeye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde “Kanunsuz ceza olmaz” başlıklı 7. maddesinde Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 15. maddesinde yer verilmiştir.
Anayasamızda 13. maddesine göre suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereği temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini emreder. Bu nedenle, belirli bir kesinlik içinde kanunda hangi fiile hangi hukuksal yaptırımın bağlandığının bireyler tarafından bilinmesi ve eylemlerin sonuçlarının öngörülebilmesi gerekir. Ceza yaptırımına ilişkin düzenlemelerin öngörülebilirliği ve erişilebilirliği şarttır.
TCK madde 220/(6). fıkrasındaki düzenlemede Anayasa'ya aykırıdır.
26 Ekim 2023 tarihli Anayasa Mahkemesi kararına göre;
28. Kuralda yer alan örgüt adına işlenen suç kavramından ne anlaşılması gerektiğine dair herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği ve işlenen suçlar arasında bir ayrım yapılmadığı anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle, niteliğine ya da ağırlığına bakılmaksızın, herhangi bir suçun örgüt üyesi olmayan bir kişi tarafından bir örgüt adına işlendiği değerlendirildiğinde, kişiler ayrıca örgüte üye olma suçundan da cezalandırılmaktadır. Bu durum son derece ağır bir itham ve ceza öngören bir suçun kapsamını ölçütleri belirsiz olacak biçimde genişletmektedir. Yargı makamlarının da örgüt adına işlenen suç kavramını her somut olayın özelliklerine göre farklı yorumladıkları ve belirliliğin yargısal yorumla da sağlanamadığı anlaşılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi; düzenlemeyle ortaya çıkan belirsizliğin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu tarafından giderilemediği kanaatindedir. Kanunilik ilkesi bakımından yeterli bir düzenleme içermeyen bu fıkranın; özellikle ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımına dair yeterli koruma sağlamadığı ve bu fıkra kapsamında olmayan, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımıyla bağlantılı işlenebilecek suçlar bakımından uygulama yapılması kanunilik ilkesine aykırı görülmüştür.
Öyle ki; Anayasa Mahkemesi kararında şu sonuca ulaşmıştır:
Kişilerin anayasal hak ve özgürlüklerini kullanmaları esnasında işledikleri suçlardan dolayı yargı makamlarınca kuralın mevcut uygulanma şekline göre mahkûm edilmelerinin özellikle ifade ve toplanma özgürlükleri üzerinde caydırıcı etki yarattığını belirtmiştir. Anılan kararda kuralın uygulanmasının yalnızca daha önce cezalandırılmış kişileri Anayasa'nın 26. ve 34. maddeleriyle güvence altına alınan haklarını bir daha kullanmaktan caydırmakla kalmayacağı, aynı zamanda toplumun diğer mensuplarını da düşüncelerini serbestçe açıklamaktan ve toplantı ve gösterilere katılmaktan caydıracağı vurgulanmıştır. Cezalandırılma korkusunun doğurduğu caydırıcı etkinin toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açacağı, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olacağı ifade edilmiş, kuralın somut olay bağlamında içerik, amaç ve kapsam itibarıyla belirli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”
Hatta; madde 220/6 fıkra;
…uygulandığında silahlı örgüte üye olma suçu bakımından aranan belirli şartlar, örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyen bir kimse yönünden aranmamakta ve her iki kategorideki kimseler arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyen bir kimse örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır. Bu itibarla bir kimse silahlı örgütle zayıf da olsa bir şekilde bağlantısı bulunduğu iddia edilen bir suç işlediği gerekçesiyle, örgütle bağlantısı açıkça ortaya konulmaksızın, işlediği suçun yanı sıra gerçek içtima hükümleri uyarınca ayrıca örgüt üyeliğinden de cezalandırılmaktadır. Bu durum, örgüt adına suç işleyen kimsenin örgüt üyelerine göre daha ağır cezalarla karşılaşmasına neden olmaktadır.
Sonuç olarak AYM görüşüne göre; örgüt adına kavramının belirsizliğinden kaynaklı olarak TCK 220/6 fıkranın geniş yorumuyla uygulanması nedeniyle; ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ya da örgütlenme veya din ve vicdan özgürlüğü gibi temel insan hakları üzerinde güçlü bir caydırıcı etki yaratılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi özü itibariyle TCK 220/(6) fıkranın; “…örgüt üyeliğine dair herhangi bir somut delil bulunmadan ve işlenen suçun niteliği ve ağırlığı itibarıyla örgütün amacına ne surette katkıda bulunduğu da dikkate alınmadan kişilerin örgüte üye olmak gibi son derece ağır bir suçtan cezalandırılmalarına neden olacak şekilde geniş yorumlanmaya müsait olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığı sonucuna” ulaşmış ve bu maddenin üç cümlesini de bütün olarak Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğuna karar vererek iptal etmiştir.
Nullum crimen sine lege; kanunsuz suç olmaz.
Nulla poena sine lege; kanunsuz ceza olmaz.
Suçu ve cezaları kapsayan kanunun fiil işlenmeden önce yürürlüğe girmiş olması şartı demek; kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesidir. Romalılardan beri hiç kimse kanunun suç saymadığı bir eylemden dolayı cezalandırılamaz. Bizde aksi oldu, insanlar cezalandırıldılar. Kanun bile kanunilik ilkesine aykırı olarak yıllarca uygulandı. Hukuk ne ki!
1789 Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Bildirgesinin 7. maddesine göre; “Kimse kanunda belirlenmiş durumlar ve yine kanunda belirlenmiş kurallar dışında yargılanamaz, tutuklanamaz ve tutuklu kalamaz”
Böyle gelmiştir ve böyle gidecektir…
Memleket hariç…
[i] AYM Esas : 2012/100, Karar : 2013/84, Karar Günü : 4.7.2013 / R.G. 02.08.2013-28726 (2.7.2012 kabul tarihli 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 85. maddesiyle değiştirilen 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (6) ve (7) numaralı fıkralarının, Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali için dava açılmıştı. AYM Anayasaya aykırılık görmedi)
(Fİ/HA)
BİANET
What's Your Reaction?