Eski Cinayet Büro Amiri: Tolgahan Demirbaş Bir Evde Yakalanmadı

“Olcay Kılavuz Bu İşin Neresinde?”

Eski Cinayet Büro Amiri: Tolgahan Demirbaş Bir Evde Yakalanmadı

Eski Cinayet Büro Amiri: Tolgahan Demirbaş Bir Evde Yakalanmadı

MÜYESSER YILDIZ YAZDI...

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş suikastı davasına devam edildi.
Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Sincan Cezaevi yerleşkeşindeki duruşma salonunda görülen davanın bugünkü ikinci celsesinde suikastı organize eden Doğukan Çep, salona getirildiğinde gazetecilerin bulunduğu bölüme bakıp kafasını sallayarak bir şeyler söyledi.

Duruşma başladığında da bir sanık avukatı, siyasilerin müştekilerle oturmasını eleştirip bunun taraflar üzerinde baskı oluşturduğunu belirtti. Mahkeme Başkanı, avukata şu karşılığı verdi:

“Tarafların güvenliği için öyle bir düzenleme yapıldı. Bunun altında bir şey aramayın. O tarafta, bu tarafta kimin olduğunun bize hiçbir etkisi yok. Kim gelirse gelsin bizi ilgilendirmiyor.”

Bugün savunmasını yapan ilk isim, tetikçi Eray Özyağcı’yı Ankara’ya getirdiği söylenen polislerden Murat Can Çolak yaptı.

Polis arkadaşı Aşkın Mert Gelenbey’in isteği üzerine Ankara’ya gittiğini, Eray Özyağcı’yı tanımadığını öne süren Çolak, “Aşkın Mert Gelenbey’e ‘Bu kim, neyin nesi?’ diye sordum. Arkadaşı olduğunu, herhangi bır sıkıntı olmadığını söyledi. Arabada içtiğim için çoğunlukla uyudum.” dedi.

Müşteki Ayşe Ateş’in avukatı Süleyman Bülbül’ün Murat Can Çolak’a yönelttiği, “Araması olan birisini şerefli Türk polisi nasıl taşır?” şeklindeki soruya Mahkeme Başkanı ve sanık avkatları tepki gösterdi. Murat Can Çolak, bu soruya, “Ben adamın ismini bilmiyorum, yakalaması olduğunu nereden bileyim?” diye cevapladı.

“Olcay Kılavuz Bu İşin Neresinde?”

Savunma yapan ikinci sanık, Doğukan Çep’in cezaevi arkadaşı Ufuk Köktürk ise özetle şunları anlattı:

“Olaydan iki-üç gün önce Doğukan Çep arayıp borç istedi. Üzerimde para yoktu, bir arkadaşımdan istedim. O da Doğukan’ın verdiği IBAN’a gönderdi. Olaydan bir gün önce de Doğukan yine aradı, ‘Zor durumdayım, hakkını helal et, Pazartesi vereceğim.’ dedi. Ben sıkıntıdaydım. Arkadaşım Mehmet Ali yanımdaydı, ona sordum. Hesabına baktı, 4 bin lirası varmış. Doğukan’dan IBAN istedım, ama Mehmet Ali gönderemedi. Allah’tan gönderememiş, yoksa o da burada olacaktı. Gönderemeyınce parayı çekip bana nakit olarak verdi. Ben de eşime IBAN’ı üzerinden gönderttim. Tutuklanmamın sebebi bu parayı göndermem değil. 2013’te cinayetten yatmış biriyim; nasıl olur da doğum yapmak üzere olan eşim üzerinden gönderirim? Ayrıca Doğukan Çep’le yüz yüze görüşme imkanım var, elden de verebilirdim. Zaten Savcı da bana, ‘Tek handikapın böyle biriyle arkadaş olman.’ dedi. Suçum, MHP İl Başkanlığında resim çektirmişim, 3 hilalli resmim var. ‘Bunu ne zaman çektirdin? Olcay Kılavuz bu işin neresinde? MHP mi yaptırdı?’ diye sordular. Bu soruşturmayı yapanlara hakkımı helal etmiyorum. Allah’ından da bulacaklarını düşünüyorum. Sırf MHP’de çektirdiğim fotoğraf için buradayım. Yavuz Selim Demirağ’ı tanırım. Çok namuslu haberler yapardı. Ama daha ben tutuklanmadan, 100 bin lira gönderdiğimi söyledi.”

Cinayetten 3 Gün Önce Polislerle Gideceğini Söylemiş

Eray Özyağcı ve iki polisin birlikte Ankara’ya geldiği arabanın kiralandığı otoparkın sahibi Mustafa Uzunlar da şu dikkat çekici ifadeleri kullandı:

“27 Aralık’ta Doğukan Çep geldi, Ankara’ya gidip gelmek için araç istedi. Hiç araba kullandığını görmediğim ve ehliyeti olmadığı için vermek istemedim. ‘Polis arkadaşlarla düğün tebriğine gıdeceğiz.’ dedi. Polislerle gideceği için kabul ettim. Aracın günlüğü 2 bin liraydı, elden verdi. İndirim yapıp 500 lirayı iade ettim. Gidecekleri gün, ‘Sen niye gitmedin?’ diye sordum. ‘Arkadaşlar gidip gelecek.’ dedi. Neticede ‘Polislere veriyorum, ne olur ki?’ diye dùşündüm. Beni kandırdığı için Dogukan Çep’ten şikayetçiyim.”

Sanıklardan Osman Bayraktar’ın savunmasından sonra duruşmaya yarım saat ara verildi. Doğukan Çep salondan götürülürken gazetecilere bu defa da öpücük gönderdi.

Verilen aranın ardından tetikçi Eray Özyağcı’yı kaçıran Vedat Balkaya’nın kullandığı motorsikleti satan Mehmet Yüce savunmasını yaptı. Sosyal medyada verdiği ilandan sonra Vedat Balkaya’nın gelip motorlardan birisini beğendiğini, ama bazı eksikleri olduğu için birkaç gün sonra teslim edebileceğini söylediğini anlattı. Vedat Balkaya ile 50 bin lirası peşin 80 bin liraya anlaştıklarını belirten Yüce, “Bu kadar. Sonrasında tutuklandım. Doğukan Çep’i, Eray Özyağcı’yı tanımıyorum.” dedi.

Sanıklardan eski MİT çalışanı Çağlar Zorlu ise soruşturma savcıları Durdu Özer ve Durmuş Ali Kaya’ya hakkını haram ettiğini bildirdikten sonra Aytaç Ataç’ın kafesinde tanıştığı Tolgahan Demirbaş’a Sinan Ateş’in adresi diye verdiği adreslerin uydurma olduğunu, bu uydurma adres yazışmaları dışında sanıklarla hiçbir bağlantısı olmadığını öne sürdü. Zorlu şu iddialarda da bulundu:

“Temmuz 2015’e kadar MİT’teydim. Sonra kendi isteğimle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na geçtim, halen oradayım. Bu dosyaya renk katmak için getirildim. Durdu Özer ve Durmuş Ali Kaya’nın, ‘Burada MİT’çi var. Buradan Hakan Fidan’a, oradan birilerine uzanırız.’ diye yarattığı şablon. ‘Ben MİT’çi değilim. MİT’e sorun.’ dedim. ‘Uğraştırma. Ben MİT’le ne uğraşacağım?’ cevabını verdi. Kalemim kırılmış, ağzımla kuş tutsam da buraya gelecekmişim.”

Bir müşteki avukatı, Çağlar Zorlu’ya Tolgahan Demirbaş’a niye yalan söylediğini sordu. Zorlu, “Yalan söyleyip söylemediğime sen karar veremezsin.” karşılığıni verdi. Avukat, adreslerin uydurma olduğunu kendisinin söylediğini hatırlatıp, “Hava atmak için mi?” diye sorunca da Çağlar Zorlu, “Neyin havasını atacağım ya? Sen hava atıyorsun.” diye konuştu.

Sanıklardan Avukat Serdar Öktem’in savunması sırasında salon karıştı. Müşteki avukatlarından Şeyda Şahin’in sorularına sanık avukatları tepki gösterince tartışma yaşandı. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı şöyle tepki gösterdi:

“Atışmayın, atarım dışarı. Her iki taraf için de söylüyorum. Avukatı (Ayşe Ateş’in avukatı Ali Yücel’i kastederek) dışarı çıkarın. Kolluk görevlileri çıkarın. (görevliler müdahale etmeyip diğer avukatlar masalara vurarak protesto edince) Bir daha müdahale etmeyecekseniz oturun. Devam ediyorsanız çıkın. Bak o taraf susuyor. Ağzınıza hakim olamıyorsanız çıkın. Gözlüklü, bıyıklı avukat; kolluk, görevinizi yapın. Dışarı çıkarmayan kolluk görevlileri kim?”

Müşteki bölümünde oturan Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır’ın da tartışmalara dahil olması üzerine daha da hiddetlenen Mahkeme Başkanı şöyle devam etti:

“Sen de çık dışarı. Polisler, ne yapıyorsunuz siz? O polisler kimse onları da istiyorum. Kolluk amirleri buraya gelsin. Sicillerini istiyorum. Beni burada bas bas bağırttılar. Ben on defa bağırmak zorunda değilim Müdür Bey. Neden çekiniyorsunuz, neden korkuyorsunuz? Emri ben vermişim. Devletin gücünü göstermekten, yasayı uygulamaktan bu kadar aciz misiniz?.. Ben bu yargılamayı yapar, yürütür, savunmaları alırım. Müvekkillerinize bir şey ispat edeceğim diye şova gerek yok. Ben de avukatlık yaptığım için kafanızdan ne geçtiğini iyi bilirim.”

Yaşananlardan sonra duruşmaya öğlen arası verildi.

MHP Üyesiyim Şeref Duyuyorum

Sanık Avukat Serdar Öktem olaylar öncesinde yaptığı savunmada savcılar Durdu Özer ve Durmuş Ali Kaya’yı suçlayıp bunu bir camiaya maletmek için yaptıklarını öne sürdü.

Savcı’nın ilk sorusunun, “MHP üyesi misin?” olduğunu belirten Öktem, “Evet, MHP üyesiyim. Onur ve şeref duyuyorum. Niye soruyorsunuz?” dediğini kaydetti.

Hakkında bölücüler, hainler ve FETÖ’cüler tarafından algı yürütüldüğünü iddia eden Öktem, telefonunun şifresini vermemesiyle ilgili olarak da şu açıklamayı yaptı:

“Kovid geçirdiğim için hatırlamadım, ama ‘Bir yere yazdım, bulabilirim.’ dediğim halde bunu kayıtlara geçirmediler.”

Bunun üzerine Mahkeme Başkanı, şimdi şifreyi hatırlayıp hatırlamadığını sordu. Ökten, “Hayır.” derken, Avukatlık Kanunu’nun 36’ncı maddesine de işaret etti.

Savunmasının devamında bir kez daha savcılar Durdu Özer ve Durmuş Ali Kaya’yı suçlayan Öktem, “Savcılık yapmadılar, savuculuk yaptılar. Olayı mensubu olduğum camiaya yıkmak için bana 18 aydır zulmediyorlar.” dedi.

Öktem, bir sanık avukatının, “Ülkü Ocakları ile ilginiz var mı?” sorusuna, “Ülkücü olmaktan şeref duyuyorum. O camiaya mensup olduğum için gurur duyuyorum.” karşılığını verirken, Sinan Ateş’i tanıyıp tanımadığına ilişkin soruyu, “Ne iletişimim ne tanışıklığım ne tokalaşmışlığım var. Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmasa varlığından bile habersizim.”

Bu ifadelerden sonra Ateş Ailesi’nin avukatı Şeyda Şahin, Öktem’in telefon şifresini hatırlamamasına işaretle, “Hatırlasaydınız verir miydiniz?” diye sordu. Öktem, bir kez daha Avukatlık Kanunu’ndan söz etti. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı, “‘Yasa gereği vermezdim.’ diyor. Vermek istemiyor veya gerçekten hatırlamıyor. Bunun takdiri bize ait.” açıklamasını yaptı.

Duruşmanın öğleden sonraki bölümünün başlangıcında Mahkeme Başkanı, Ankara İl Emniyet Müdür Yardımcısı M.D.’nin kendisi de dahil olmak üzere avukatları dışarıya çıkarmayan polisler hakkında düzenlenen tutanağın mahkemeye teslim edildiğini söyledi.

Sanıklardan Caner Güney taksici olduğunu, olay gecesi Suat Kurt’u Şile’ye götürdüğünü, ertesi gece gelip kendisini alan polislere Kurt’u nereye bıraktığını söylediği halde sabaha kadar dövüldüğünü anlatıp, “Polisler Şile’deki adresi ve diğer adresleri bulamadı, ben götürdüm.” dedi.

Araba MHP’ye Ait

Cinayet akşamı Tolgahan Demirbaş’la İstanbul’a giden Ülkü Ocakları yöneticisi Emre Yüksel, sanık avukatlarının sorusu üzerine kullandıkları araçla ilgili şunları söyledi:

“06 AT 5021 plakalı araç MHP’ye ait. Araç Ülkü Ocaklarına tahsisli. Ben de Ülkü Ocaklarında görevli olduğum için kullanabilirim.”

Sanık avukatları, bu soruya, “davayla ilgili kurumların konuya dahil edilmek istendiği” gerekçesiyle karşı çıkarken, Ateş Ailesi’nin avukatı Ali Yücel’in diğer bazı arabalara ilişkin sorusuna da Mahkeme Başkanı, “dosya kapsamında olmayan başka şahıslarla ilgili olduğu” gerekçesiyle izin vermedi.

Av. Süleyman Kavak’ın, “Bedava kullanmak için mi kendi arabanızla değil de Ülkü Ocakları’nın aracıyla gittiniz?” şeklindeki sorusu üzerine de Emre Yüksel şöyle konuştu:

“Bizim bedavayla işimiz yok. Uzun yolda konfor sebebiyle. Ayrıca Ülkü Ocaklarına tahsisli araç tüm Ocaklılar için anasının ak sütü gibi helaldir.”

Sanıklar Alper Atay ve Erdem Karadeniz’ın savunmalarının ardından duruşmaya verilen kısa ara sırasında Doğukan Çep salondan götürülürken bu defa da müşteki tarafına kimi mimikler yapınca bir kadın, “Aynı acıları yaşayın.” diye tepki gösterdi.

Olcay Kılavuz’un Evi İddiasını Yalanladı

Savunma yapan son isim eski Cinayet Büro Amiri Mustafa Ensar Aykal, Tolgahan Demirbaş’a Sinan Ateş’in konum bilgilerini verdiği iddiasının algı operasyonu olduğunu, sadece cinayetten 8 ay ônce Demirbaş’ın bir telefon numarasını sorduğunu, kendisinin de ilgili birime sorup, “Eski Ülkü Ocakları çıktı.” diye bilgi verdiğini, ama ismini bile bilmediğini anlatıp şunları söyledi:

“Tolgahan Demirbaş Emniyette çok sayıda büyüğümün görüştüğü, babası emekli polis olan ve adli bir olayı bulunmayan bir kişiydi. O bilgiyi vermemin suç olduğunu kabul ediyorum. Ama ülkemizin genelinde olan bir şey.”

Sinan Ateş cinayetinin soruşturma aşamasında 8 ay boyunca delillerin toplanması icin insanüstü bir çaba sarfettiklerini kaydeden Aykal, cinayetten yarım saat sonra Tolgahan Demirbaş’la görüşmesini, “Maktülün kimliğini tespit edip, Ülkü Ocaklarından olduğunu öğrenince de Ülkü Ocaklarından tek tanıdığım Tolga Demirbaş olduğu için de onu arayıp bilgisi olup olmadığını sordum.” diye açıkladı.

Mustafa Ensar Aykal, avukatının Tolgahan Demirbaş’ın Olcay Kılavuz’un evinde gözaltına alındığı iddialarını kastederek yönelttiği, “Tolgahan Demirbaş’ı bir evde mi yakaladınız? Yakalandığında sana kimse mukavemet etti mi?” şeklindeki bir soruya şu karşılığı verdi:

“Hayır, tutanakta ne yazıyorsa o. Diğer görevlilerin de imzası var. Yakalandığında mukavemet olmadı. Bunu yapacak kimse yok. Yaparsa gereği yapılır.”

Mahkeme Başkanı da Mustafa Ensar Baykal’a telefon şifresini vermemesinin sebebini sordu. Baykal, “Şahsıma yöneltilen suçlamanın gerekçesi söylensin, vereyim.” dedi.

Doğukan Çep ise Sinan Ateş’in yanındaki kişilerin silahların niye kaçırıldığı sorusunu yöneltti. Aykal, “Doğrudur, iki silah vardı. Daha sonra teslim edildi.” karşılığını verdi. Aykal, bir başka soru üzerine Sinan Ateş icin “İpini cekmişler.” demediğini söyledi.

Mahkeme Başkanı, Mustafa Ensar Baykal’ın savunması tamamlandıktan sonra yarın devam etmek üzere celseyi sonlandırırken, Ayşe Ateş’in avukatı Ali Yücel’i salondan çıkarmayan polisler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu bildirdi.

Müyesser YILDIZ

www.muyesseryildiz.com

What's Your Reaction?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow