Yeni anayasanın yolu ‘başyücelik’e çıkar mı?

“Başyücelik devleti” hayaliyle baş başa kalabiliriz.

Yeni anayasanın yolu ‘başyücelik’e çıkar mı?

Yeni anayasanın yolu ‘başyücelik’e çıkar mı?

MEHMET OCAKTAN  YAZDI...
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin anayasaya karşı başlattığı darbe girişimi hepimizi endişelendirdi ve hep birlikte derin bir umutsuzluğa kapıldık. Her biri belli hukuk nosyonuna sahip Yargıtay üyelerinin, anayasanın açık hükümlerine karşı nasıl böyle meydan okuyabildiğini anlamaya çalıştık.

Zira birazcık olsun hukuk bilgisine sahip hiçbir yargı mensubunun böylesi bir kalkışma içinde olmasını akılla ve mantıkla izah etmek mümkün değildir. Dolayısıyla girilen bu yolun, yargıçların iradesiyle seçildiğini düşünmek biraz zor.

Ve sonunda anlaşıldı ki AYM üyelerine suç duyurusunun, sadece bir suç duyurusundan ibaret olmadığı, esas itibariyle Anayasa Mahkemesi’ni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ruhuna uygun hale getirmekmiş…

Çünkü, neredeyse bütün devlet kurumlarının derin bir zaaf içinde olduğu bir dönemde bile Anayasa Mahkemesi hala anayasa hükümlerine bağlı kararlar almaya özen gösteren tek yargı kurumu. Haliyle evrensel hukuk normlarına riayet etmeye devam eden bir yüksek yangı kurumunun (AYM) varlığı, mevcut alaturka sistem açısından kabul edilebilir bir durum değildir.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önce Yargıtay’ın girişimine destek verdi, bir gün sonra da “Biz bu tartışmada taraf değil hakem konumundayız. Yetki tartışmasının çözüm yeri anayasadır” diyerek yeni anayasa işaret etti. Oysa bizim anayasamıza göre, cumhurbaşkanının yargıda ‘hakem’ olmak gibi yetkisi yok, çünkü hukuki açıdan tek hakem olma yetkisi Anayasa Mahkemesi’ne aittir. Sonra anlaşıldı ki mesele Yargıtay değilmiş, nitekim Cumhurbaşkanının ardından Adalet Bakanı Yılmaz Tunç daha net bir ifadeyle “Yargı krizi yeni anayasa ile çözülür” diyerek bu yargısal krizin esas hedefinin yeni anayasa olduğunu açıkça ilan etmiş oldu.

Demek ki mesele başkaymış, Anayasa Mahkemesini hizaya sokmak için yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu kanıtlamakmış…

Maalesef, ‘hukukun üstünlüğü’nü vaat ederek yola çıkan AK Parti iktidarı, şimdilerde yargı dahil bütün kurumların tek elde toplandığı ‘alaturka sistemin üstünlüğü’nü eksiksiz hayata geçirmek için büyük bir mücadele veriyor.

Esas endişe verici olan şu ki son beş yılda büyük yara alan “hukuk devleti” anlayışını tümden kaybedersek, ütopik bir “Başyücelik devleti” hayaliyle baş başa kalabiliriz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi her geçen gün ete kemiğe bürünmeye başladıkça, aklıma hep Necip Fazıl’ın en çok değer verdiğini söylediği meşhur “İdeolojya Örgüsü” kitabındaki o ütopik hayaller aklıma takılmaya başladı. Muhtemelen Necip Fazıl’ın 1920’li, 30’lu yıllarda Avrupa’da revaçta olan Nazizm’den esinlenerek yazdığı bu eser, ütopik bir İslam devleti tasarımıdır.

Necip Fazıl’ın İdeolocya Örgüsü eserinde “Devlet ve İdare Mefkûremiz” bölümünde sunduğu sistemde, Yüceler Kurultayı, Başyüce ve Başyücelik hükümeti vardır. Başyüce, Yüceler Kurultayı içinden seçilir. Başyücelik hükümeti ise meclis dışından seçilir ve doğrudan Başyüce’ye bağlıdır. Başyüce, yürütme ve yargının da başıdır.

Diyebilirsiniz ki “Türkiye bunca demokrasi tecrübesinden sonra böylesi Nazizm saçmalıklarına itibar edecek değil herhalde…” Bana göre de sadece Türkiye’de değil, dünyanın hiçbir aklı selim sahibi ülkesinde tamamen ütopik hayallerle örülü ‘başyücelik’ gibi deli saçması bir sisteme itibar edilmez. Eğer bir insanın aklından zoru yoksa, bırakın böyle ütopik hayaller kurmayı aklından bile geçirmeyecektir.

Ama unutmayalım ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin de demokrasiyi tercih etmiş hiçbir ülkede eşi ve benzeri bulunmamaktadır. Ve şu andaki gidişata bakarak söylemek gerekirse, günün birinde yolumuz Necip Fazıl’ın “Başyücelik devleti”ne düşerse doğrusu hiç şaşırmam…

Bu konuda değerli siyaset bilimci Abdulvahhab el-Efendi’nin tespitleri son derece zihin açıcı. İslam siyaset tartışmalarının tutarlılık kazanabilmesi için ‘İslam devleti’ kavramından vaz geçilmesi gerektiğinin altını çizen el-Efendi şöyle diyor: “İslam’ın altın çağını yeniden tesis etmek için bir mucize gibi ortaya çıkacak veli ve aziz bir liderin idare edeceği ütopik toplum hayalinden vaz geçilmelidir. Ütopik hayallerimizi yeni ortaya çıkan İslami hareketlere yaslamayalım ve onların iktidara gelmeleriyle ilahi adaletin ve faziletli yönetimin otomatikman geleceğini vehmetmeyelim.” (Nasıl Bir Devlet, s.157)

MEHMET OCAKTAN / KARAR