Sinan Ateş cinayetinin tetikçisi cezaevinde uyarıldı mı?

MHP ve Ülkü Ocakları'nı çağrıştıracak, ima edecek hiçbir ifade kullanmadılar

Sinan Ateş cinayetinin tetikçisi cezaevinde uyarıldı mı?

Sinan Ateş cinayetinin tetikçisi cezaevinde uyarıldı mı?

Cinayet davasının kilit sanıkları MHP ve Ülkü Ocakları'nı çağrıştıracak, ima edecek hiçbir ifade kullanmadılar

Siyasetin bizzat konusu olan Sinan Ateş cinayeti davası başladı.

Kamuoyu, Sinan Ateş'in eşi ve ailesi ilk kez sanıklarla yüz yüze geldi. Özellikle cinayetin kilit sanıklarının hâl ve tavırları, nasıl insanlar olduğu, ne söyleyecekleri merak ediliyordu. Sanıkların kimilerinin MHP ve Ülkü Ocakları ile bağlantıları nedeniyle hem Cumhur İttifakı'nın hem de Türkiye'nin gidişatına ilişkin yön tayin edici yanları olan dava beklenildiği kadar gergin geçmedi. Mahkeme başkanı "Söz atma, laf atma, sataşma olmasın. Bırakın işimizi yapalım. Meseleyi şahsileştirmeyin, sabırlı olun, sakin olun ve tahriklere kapılmayın" açılış cümleleriyle olası gerginliğin önünü aldı. Ateş ailesinin yakınlarının olduğu sıralardan bir iki tepkinin, sanık avukatlarının bazı sorulardan rahatsız olmalarının dışında sakin geçti duruşma. Müşteki yakınlarının olduğu sıralar daha kalabalıktı. Sanık yakınları sıralarında ise ağırlığı erkeklerden oluşan küçük bir grup vardı.

İlk duruşma sanıkların kimlik tespitleri ve iddianamenin okunması gibi usuller atlanarak başladı. Mahkeme başkanı doğrudan savunmalara geçti.

Siyasetin ana konularından biri olan bu dava acaba hızla sonuçlandırılmak mı isteniyor sorusu akıllara gelmedi değil.

Ülkü Ocakları'nın Türkiye genelinden gelerek davada gerginlik çıkaracağı iddiaları üzerine MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "davayı avukatlarımız takip edecek" açıklaması sonrası gözler Sincan Cezaevi yerleşkesindeki salonda MHP'nin avukatlarını aradı.

İbrahim Ethem yiğit ve Çağrı Can Pak MHP'nin avukatları olarak duruşma salonundaydı. Mahkeme başkanının şu sözü dikkat çekiciydi. "Taraf sıfatı olmayan hiç kimsenin söz hakkı yok."

"Hedef alındığı, zarar gördüğü" iddiası olan MHP hangi gerekçeyle davaya müdahil olacaktı? Hakim hem sanık avukatlarına hem de sanıklara MHP'li avukatların davaya katılma talebine nasıl yaklaştıklarını sordu. Sanık avukatları "sakınca yok" derken sanıklar da kafalarını sallayarak onayladı. Ama mahkeme heyeti "zarar görmediği" gerekçesiyle müdahillik talebini reddetti ve o esnada müşteki sıralarından bir alkış koptu.

Candan Yıldız - CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan

Acaba MHP'li avukatlar hangi tarafın müdahili olacaktı eğer katılım talepleri kabul edilseydi? Bir anlamda mahkeme, MHP'yi bu tartışmanın içinden çekip almış oldu. Bu durumu CHP Genel Başkan Yardımcısı, avukat ve emniyeti iyi bilen Murat Bakan'a sordum ve yorumu şu oldu:

"MHP'nin müdahil olması için taraflardan biriyle hareket ediyor olması lazım. Ya da suçtan doğrudan göreceği bir zarar olması lazım. MHP kendi tutumundan dolayı zarar görüyor. Yoksa bu davadan dolayı değil. Suçluya sahip çıktığı için ya da suçluların adalete teslim edilmesi noktasında gereken kararlılığı göstermediği için zarar görüyor. Eğer mahkeme müdahilliğini kabul etseydi bu MHP için tartışmalı ve spekülasyon yapılacak bir durum olurdu."

Bütün girizgahtan sonra savunmalar başladı. Baştan söylemek gerekirse kilit sanıklar; tetikçi Eray Özyağcı, cinayeti planlayan, azmettiren Doğukan Çep, cinayeti planladığı ve tetikçiyi sakladığı iddia edilen Tolgahan Demirbaş, tetikçiyi cinayet mahalline getiren ve oradan kaçıran Vedat Balkaya, tetikçi ve yardımcısına Ankara'da ev ayarlayan Suat Kurt, özel harekat polisi Aşkın Mert Gelenbey emniyet ve savcılıktaki ifadelerini değiştirdiler. Aradan 16-17 ay geçmiş, Cezaevinde derslerine iyi çalışmış gibilerdi…

İlk savunmayı tetikçi Eray Özyağcı yaptı.

Bir kardeşinin Suriye'de cihatçı gruplara katıldığını, bir kardeşinin cezaevinde olduğunu öğrendiğim yoksul mahallelerdeki çetelerle yolu kesişen Eray Özyağcı, bütün savunması boyunca "abi" dediği, cinayetle ilgili "baş aktörüyüm, azmettiricisiyim" diyen Doğukan Çep'i bütün cinayetin tek planlayıcısı gibi gösterdi. Çep'in de benzer bir savunma yapması Özyağcı'nın "lideri" Doğukan Çep'ten icazet aldığını hissettirdi.

Zira konuştuğum başka bir isim Eray Özyağcı'nın süreçte fikir değiştirerek MHP'ye yakın avukatlarla yoluna devam etmeye karar verdiğini, başka çaresi olmadığını söyledi.

Özyağcı'nın savunmasında "Doğukan Çep abisinin kendisini alacak-verecek meselesi nedeniyle bir eyleme yönlendirdiğini, kişiyi tanımadığını ve bütün amacının ayaklarına sıkmak olduğunu, Sinan Ateş'in kendi silahından değil başka silahtan çıkan kurşunla ölmüş olabileceğini" iddia etti.

Dosyaya hakim ve siyasi kimliği de olan avukatlar ise bu iddia karşısında Ateş'in otopsi raporuna işaret ederek bedenindeki kurşunların tek silahtan çıktığını hatırlattılar.

Tetikçi Özyağcı polis ve emniyet ifadesinde nedense söylemediği yeni bir isim ortaya attı ama soyadını vermeden. Mustafa Kemal… İddiasına göre bu kişi cinayet sonrası tetikçi Özyağcı'yı araçla aldı, yardım etti. Oysa dosyadaki şüpheli eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş'tı… Doğukan Çep de "Gerekirse Mustafa Kemal'in kimliğini veririz, sıkıntı yok" diyerek bir anlamda Tolgahan Demirbaş'ı korumuş oldu.

Soruşturmanın altını dolduran savcılar da bu duruşmada hedefe koyuldular. Sinan Ateş'i öldüren Eray Özyağcı soruşturma aşamasında savcı Durdu Özel ve Durmuş Ali Kaya'nın kendisini yönlendirmek istediğini öne sürerek savcıların kendisine "Devlet Bey'den talimat aldığını söyle, MHP'den iki isim verirsen yırtarsın" gibi büyük bir iddia ortaya attı.

Hatırlatalım; Durdu Özer, ki MHP'ye yakın olduğu konuşulmuştu, cinayetin siyasi ayağı olabileceğini gösteren delilleri dosyaya kazandırmıştı ve tenzili rütbeye maruz kaldı süreçte.

Suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan davasını takip eden bir gazeteci bana, benzer bir iddianın Kaplan davası duruşmalarında da gündeme geldiğini söyledi.

Salondaki herkesin merak ettiği bir diğer sanık Doğukan Çep'ti… Beden dili, cümleleri oldukça rahat olduğunu gösteriyordu. Sosyalistleri vurmak, uyuşturucuya karşı mücadele eden Hasan Ferit Gedik'i öldürmekle övünen, "elim iyi çalışır" diyerek vurduğu, öldürdüğü insanlara dair en ufak bir duygusu belirtisi taşımayan, insan avına çıkmış avcı gibi kamuoyuna ve mahkeme heyetine "ben bu devletin has evladıyım" mesajı veren Doğukan Çep, 21 yaşındaki Hasan Ferit Gedik cinayetinden ceza almasına rağmen yıllarca firarda olabilmesinin nasıl mümkün olduğunu ima ediyordu.

Öyle ya burası "Bu devlet için kurşun atanın da kurşun yiyenin de şerefli" sayıldığı topraklardı.

Bütün suçu üzerine almaya çalışan, Ülkü Ocakları ile bağlantılı sanıkları bu dosyanın dışında tutmaya çalışan, gelecekte yeni Abdullah Çatlı olmaya aday Doğukan Çep, Sinan Ateş'in yargılandığı Hasan Ferit Gedik cinayeti dosyası nedeniyle yardım sözü verdiğini, bu işi halletmesi için Sinan Ateş'e 650 bin lira verdiğini, Ateş için "sözünü tutmayan, delikanlı olmayan reis" imajı çizen Doğukan Çep'i avukatlar yalanladı. Zira Çep'in firarda olduğu dönemde cezası Yargıtay'da onanmış. Avukatlar da kesinleşmiş bir hükme müdahalenin mümkün olamayacağını söyleyerek Çep'in doğru bilgi vermediğini ifade ettiler.

GSM hattı yani SIM kart kullanmadığını, Sinan Ateş'le iclould üzerinden telefonlaştığını öne sürdü. Ateş'in yakınları ile konuştum. Bana bir Ülkü Ocağı başkanına ulaşmanın zor olduğunu, doğrudan telefonla konuşmasının da mümkün olmadığını, Ateş'in o yıllarda Iphone marka cep telefonu olmadığını söylediler.

Zira icloud uygulaması Iphone'a ait bir uygulama…

Duruşmada aylık gelirini 50 bin lira olarak açıklayan, çakma mı değil mi anlayamadığım EA7 logolu Armani marka bir tişört giyen Doğukan Çep'in özellikle gazeteci sıralarına dönerek nefret ve intikam bakışlarıyla başına salladığını da not edeyim.

Çep üzerinde Glock marka silahla yakalandı. Telefonu ise bulunamadı. Oldukça profesyonel bir davranış değil mi? Olayın "azmettiricisi" olduğunu iddia eden, "Öldürün deseydim söylerdim" diyecek kadar delikanlı raconu kesen bir insan neden telefonu için "yakalatmadım" ifadesini kullansın!

Gelelim dosyanın en kritik ismine… "İki dil biliyorum, milli sporcuyum" diyerek bir imaj çizen eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş, hakkındaki bütün iddiaları reddetti. O da bilirkişi raporu ve savcılık, emniyet Sinan Ateş'in adres ve konum bilgilerini eski MİT elemanı Çağlar Zorlu (tutuklu sanık) ve Ankara cinayet büroda komiser Mustafa Ensar Aykal'dan (tutuklu sanık) neden istediğini şöyle gerekçelendirdi. Eski Mersin Ülkü Ocakları Başkanı Çağrı Ünel'e saldıran Ülkü Ocakları mensuplarından Emrullah Kaplan'ın ölümüyle ilgili Sinan Ateş'in Çağrı Ünel'e sahip çıktığını, bunun camiada öfke ve nefrete neden olduğunu, bunun üzerine Sinan Ateş'in evinin önüne protesto pankartı asmak için yer ve adres bilgilerini istediğini öne sürdü. Sinan Ateş'in yakın arkadaşı ve avukat Ali Yücel bu iddiayı da boşa düşüren bir açıklama yaptı. Yücel, Demirbaş'ın komiser Mustafa Ensar Aykal'a Sinan Ateş'in telefon numarasını gönderip adresini istediği tarihin 10 Mart 2022 olduğunu oysa Çağrı Ünel'e saldırı olayının 15 Mart 2022'de olduğunu hatırlatarak Demirbaş'a şu soruyu sordu: "Yaşanmamış bir olayı nasıl tahmin edip de pankart asmayı düşündünüz?"

İlk duruşmada müşteki avukatlar sanıkların ifadelerindeki çelişkileri, yanlış bilgileri çok ortaya koyamadılar. Belki karşı tarafın nasıl bir savunma hattı çizeceğini görmek istediler, bilemeyiz. Bir gözlem olarak paylaşmak isterim. Ayşe Ateş'in avukatları ile Sinan Ateş'in ailesinin avukatları arasında tam bir uyum ve ekip çalışması olduğunu görmedim. Duruşmayı takip eden bazı avukatların gözlemleri de bu yönde. Duruşma savcısı ve mahkeme heyetinin ise müşteki avukatların Tolgahan Demirbaş'a, eski MHP Mersin Milletvekili, cinayetle ilgili açıklamalarından sonra Bahçeli tarafından TBMM danışmanlık görevinden alınan Olcay Kılavuz'un adını sorması üzerine yaptığı değerlendirmeler dikkat çekiciydi: "Dosyaya katkısı olmayacaktır, biz basına yansıyan iddialarla ilgilenmiyoruz, iddianameyle sınırlıyız."

Duruşmalar Cuma gününe kadar sürecek.

Hiç konuşmayan, oğlunu ve sonrasında kocasını kaybeden Sinan Ateş'in annesine sordum duruşmaya ilişkin duygusunu. Her şeyin çok farkında olan bir kadın olduğu yüz ifadesinden okunuyordu. Yüzündeki çizgilerin ifade ettiği birikimle tek cümle kurdu: "Şimdi değil ama zamanı geldiğinde konuşacağım."

CANDAN YILDIZ / T24