ÖRNEK BİR HUKUKÇU ABDÜLLATİF SUPHİ PAŞA
TÜRK OCAKLARI’NIN EBEDİ GENEL BAŞKANI HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER’İN BABASI
ÖRNEK BİR HUKUKÇU ABDÜLLATİF SUPHİ PAŞA - TÜRK OCAKLARI’NIN EBEDİ GENEL BAŞKANI HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER’İN BABASI
Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Zühtü Arslan, AYM’nin kuruluşunun 61. yıldönümünde, kamuoyunda adalet ve yargıya güven duygularının sarsıldığı dönemde çok önemli bir konuşma yaptı. “Asıl olan hukuktur” diyerek Anayasa’nın 138. maddesinde mahkemelere emir ve talimat verilmesinin, hatta tavsiye ve telkinde bulunulmasının yasaklandığını belirtti; yargı bağımsızlığını vurguladı: “Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı hakimin çekinmeden ve endişe duymadan, herhangi bir tesir altında kalmadan, tarafsız tutumla ve özgürce karar vermesidir.” Bunu derken Namık Kemal’in anlamlı bir beytini okudu:
“Bulunmazsa adalet milletin efradı beyninde
Geçer bir gün zemine, arşa çıksa paye-i devlet”
Söylediklerini doğrulayan bir örnek olarak 140 yıl önce, Abdülhamid Han döneminde Abdüllatif Suphi Paşa’nın reisliğini yaptığı İstinaf Mahkemesi’nin Namık Kemal hakkında beraat kararı verilmesinden hoşnut olmayan Padişah’a bu kararı hangi nedenle verdiğini izah eden cümlesini hatırlattı.
Namık Kemal dahil herkes mahkumiyet kararı verileceğini düşünüyordu. Bunun Padişahın arzusu olduğu da biliniyordu. Abdüllatif Suphi Paşa bir süre önce yazdığı yazıda Namık Kemal için “nebbaş” (mezar soyguncusu) ifadesini kullanmıştı. Karar beraat olunca herkes şaşırmıştı. Paşa karardan memnun olmayan Padişaha ilettiği mesajında kararının gerekçesini kısaca arz eder. “Yarın ikimizin de huzuruna çıkacağımız büyük sultandan korkarım.”
Suphi Paşa’nın bir hakimin kararlarında neyin esas olması gerektiğini veciz bir tarzda ortaya koyan bu sözleri AYM Başkanı tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bu makama aday olan Kılıçdaroğlu’nun da oldukları toplantıda ifade edildi. Prof. Arslan’ın konuşması, hukuk devleti ve yargının bağımsızlığı gibi konularda yaşanan sorunların çözümü hususunda verilen önemli bir mesajdır. Ancak bu konuşma İstanbul’da her gün yayınlanan yirmiye yakın gazeteden sadece dördünde yer bulabildi. Köşe yazarlarından Taha Akyol gibi devletin hukuka bağlı olması, özgürlük ve demokrasi konularında hassasiyeti bulunan belli birkaç yazarın dışında bu konuşmayı yazan olmadı. Zira Prof. Arslan’ın sözleri eleştirel bir nitelik taşıyordu. Basınımızın siyasi angajmanı olmayan, objektif kalmaya özen gösteren, kaliteli sayılı kalemlerinden biri olan Akyol’un belirttiği gibi, “AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan sempozyumdaki açılış konuşmasında yine hukukun üstünlüğünü savundu, yine yüksek bir akademik düzey örneği ortaya koydu”. Hukuk ve demokrasimizin içinde bulunduğu kalite sorununu aşabilmek için karar vericiler liyakatli hukukçuların, insanların, yazarların eleştirilerini peşinen ret etmeleri doğru olmuyor. Yanlışlar görülmezse nasıl düzeltilecek. Hukuk ve yargı konularına siyasi pencereden bakıldığı sürece bu alanda yapılan değerlendirmelerde sürekli alt sıralarda kalır üzülürüz.
Abdüllatif Suphi Paşa‘nın Türk Ocaklılar açısından önemli diğer bir özelliği Genel Başkanımız Hamdullah Suphi Bey’in babası olmasıdır. 1886’da 68 yaşında Hamdullah Suphi henüz bir yaşındayken vefat eden Abdüllatif Suphi Paşa’nın çok hareketli geçen dramatik bir hayatı var. Kastamonu’dan Mora’ya Trapoliçe kentine göç eden Menuşoğulları ailesindedir. Dedesi Abdurrahman Sami (Paşa) babasının vefatı üzerine genç yaşta ailenin sorumluluğunu yüklenir. 1826’da Yunan ayaklanmasında Trapoliçe kentinde yaşayan otuz bine yakın Türk ve Müslüman’ın vahşice katledilmeleri sırasında Venedikliler tarafından esir alınarak sağ kalabilen aile, bir süre esaret hayatı yaşadıktan sonra Mısır’a getirilip bırakılır. Abdurrahman Sami Mehmet Ali Paşa’nın hizmetine girer. Tahsilli ve becerikli bir insan olduğundan görevlerinde başarılı olur, kısa zamanda yükselir. M.Ali Paşa’nın müsteşarlığını yapar. Mirliva rütbesi verilir, paşa olur. Bu arada Abdüllatif Suphi de iyi bir eğitim görür. M.Ali Paşa’nın vefatı üzerine ailece Payitahta göç ederler. Baba ve oğlu nitelikleri ve bilgileriyle kendilerini hemen gösterirler, Padişah Abdülmecit’in takdirini kazanırlar. Baba Abdurrahman Sami Paşa ilk Maarif Nazırı olur. Onun kısa süre sonra vefatının ardından Abdüllatif Suphi Paşa üst düzey önemli makamlarda görev alır ve başarılı olur. Mısır’da iken M. Ali Paşa kendisinden İbni Haldun’un tarih kitabının Türkçeye tercümesini ister ve iki cildin tercümesini tamamlar. Suphi Paşa değişik dönemlerde Maarif, Ticaret ve Maliye Nazırlıkları yapar. Dört lisan bilen ve ilmi kapasitesiyle temayüz eden Paşa Namık Kemal’in yargılandığı sırada İstinaf Mahkemesi başkanıdır. Abdülhamit Han kendi isteğine aykırı karar vermesini anlayışla karşılar, ceza vermeye kalkışmaz. Ayrıca bir yaşında yetim kalan Hamdullah Suphi ilk mektebi bitirince Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) parasız yatılı okuması için irade çıkarır ve burada okumasını sağlar.
Hamdullah Suphi’nin annesi Ülfet hanım oğluna çok düşkündür. Hamdullah Bey İngilizlerin İstanbul’u işgal edip Meclis-i Mebusan’ı da basmaları üzerine Milli Mücadeleye katılmak maksadıyla Ankara’ya gelir. Ardından annesi de gelir. Mustafa Kemal Türk Ocakları Reisine büyük itibar gösterir, önemli görevler verir. Maarif Vekili olması üzerine “O aile boyu Maarifçidir, babası, dedesi ve eniştesi de bu görevi yapmışlardı” diyerek takılır. Tanrıöver soyadını ilk adının Türkçe karşılığı olarak Atatürk vermiştir. Annesi Ülfet hanım 1938’de vefat ettiği sırada Hamdullah Suphi Tanrıöver Bükreş elçisi olduğundan cenazesine gelemez. Dönemin Milli Eğitim Bakanı güzel bir jest yaparak cenaze kabristana götürülürken öğrencilerin yol boyunca dizilip saygı duruşunda bulunmaları talimatını verir.
NURİ GÜRGÜR
https://antalyabugun.com.tr/makale/ornek-bir-hukukcu-abdullatif-suphi-pasa-28685
What's Your Reaction?