Muhafazakar Mahalle Ak Parti ve Başkan Erdoğan'a Alternatif Arayışında mı?
Bir Mahallenin Hikayesi ve Kutuplaşmanın Yansımaları
Muhafazakar Mahalle Ak Parti ve Başkan Erdoğan'a Alternatif Arayışında mı?
YEREL GÜNDEM / ANKARA
Geçtiğimiz günlerde, gazeteci Cansu Çamlıbel ile gerçekleştirdiğim söyleşi, hem muhafazakar çevrelerde hem de entelektüel camiada geniş yankı uyandırdı. Söyleşi, kitabımda dile getirdiğim; ülkede yaşanan devlet ve değerler krizinin aslında bir yönetim meselesinden öte bir "mahalle" krizine dayandığı tezimi ele alıyordu. Özellikle kaht-ı rical (hak edenlerin hak ettikleri makamlardan mahrum bırakılması) sorunu, bu krizin derinleşmesine katkı sağlayan önemli bir unsur olarak öne çıkıyor.
Söyleşide, Güre’de yer alan ve 90’ların sonlarında kurulan bir tesis hakkında yaptığım gözlemler dikkat çekti. Bu tesis, muhafazakar mahallenin sembolik bir buluşma noktası haline gelmişti. Başlangıçta bazıları bu tür yerlere mesafeli yaklaşıyor olsa da, yıllar içinde Türk sağının idealist kuşakları ve ağır ağabeyleri burada toplanmaya başladı. Tesiste gerçekleştirilen sohbetler, özellikle muhafazakar camianın AK Parti’nin ilk yıllarında taşıdığı umutları ve bugünkü endişelerini yansıtıyordu.
Kaplıca tatili, muhafazakar çevrelerde deniz tatilinden daha fazla tercih edilirdi. Bunun ardındaki neden ise mahremiyet kaygısıydı. Deniz tatillerinde sosyalleşme imkanı sınırlıyken, kaplıca gibi yerler daha fazla mahremiyet sunuyordu. Ancak zamanla, bu çevreler kaplıca dışında da haşema ve tesettür mayolarıyla sosyalleşmeye başladılar.
Güre’deki tesisin yakınında, Atatürkçü Düşünce Derneği’ne ait bir çay bahçesi ve seküler tatilcilerin kaldığı lüks tesisler bulunuyordu. Bu mekânlar, Türkiye’deki kutuplaşmanın birer yansıması gibiydi. Bir yanda muhafazakarlar kaplıcalarda sosyalleşirken, diğer yanda seküler tatilciler lüks tesislerde vakit geçiriyordu. İki farklı mahalle, yıllar içinde birbirinden giderek daha da uzaklaştı. Sabah namazından çıkan muhafazakarların komşularına selam vermesi, karşı tarafın ya sessizlik ya da sert bir "günaydın" ile karşılık vermesi bu yabancılaşmanın bir göstergesiydi.
Tesisin müdavimleri yıllar içinde yaşlanırken, yeni kuşaklar eskisi kadar "ne olacak bu ülkenin hali" türünden sohbetlere katılmıyor. Yeni nesil zenginler, beyaz Müslümanlığa daha yakın görünse de, bu sosyalleşme ihtiyacını karşılamak için lüks otellere gitmek yerine, daha mahrem ve muhafazakar tesisleri tercih ediyorlar.
Bu mahalle kültürü, aslında Türkiye’nin mevcut politik durumuna dair önemli ipuçları sunuyor. Mahalle, muhafazakar camianın kendini ifade etme ve birbirine tutunma biçimini şekillendirirken, aynı zamanda seküler kesimlerle olan mesafeyi de belirliyor. Atatürkçü Dernek ve seküler tatilciler, muhafazakar mahallelinin kazandığı esnekliği onlara karşı geliştirmekte zorlanıyor. Bu durum, Türkiye’nin genel sosyo-politik kutuplaşmasının küçük bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Söyleşi, modernleşmenin Türkiye'de neden köklü bir burjuva sınıfı olmadan ilerlediğine dair tespitlerim üzerine de yoğunlaştı. Türkiye’de modernleşmenin, askeri ve diplomatik bürokrasiye dayandığını; gerçek bir burjuva sınıfı olmamasının, modernleşmenin taklitle sınırlı kalmasına neden olduğunu savunuyorum. Bu tezler, muhafazakar mahallede ve entelektüel çevrelerde derin tartışmalara yol açtı.
Bu mahalle kültürüne dair eleştirilerim, oraya duyduğum aidiyeti değiştirmese de, Türkiye’deki sosyal ve politik ayrışmanın nasıl bu kadar derinleştiğini anlamak açısından önemli bir pencere sunuyor.
What's Your Reaction?