Hukukun yozlaşmasının nedenleri - Av. Öner BULUT

KRONİKLEŞMİŞ TOPLUMSAL SORUNLAR

Hukukun yozlaşmasının nedenleri - Av. Öner BULUT

Hukukun yozlaşmasının nedenleri - Av. Öner BULUT

“Hukukun yozlaşmasıyla birlikte, devletin güvenlik fonksiyonu da bozulma sürecine girmiştir. Hukuk, kendi asli amacının tam aksi bir istikamete yöneltilerek her türlü hırs ve açgözlülüğün silahı haline dönüştürülmüştür. Sonunda, suçu denetim altına alarak azaltması beklenen hukukun kendisi, cezalandırılması gereken kötülüklerin kaynağı haline gelmiştir.”

19. yüzyılda yaşamış Fransız düşünür Frederic Bastiat’nın “Hukuk” adlı eserinde yer alan bu tespit cümleleri, 21. yüzyılın Türkiye’sinde yaşanan her siyasi davada, adaleti ayaklar altına alan her yargı kararında yeniden zihnimde belirmektedir. Zira siyasallaşmış, yozlaşmış, iktidarın hırslarına payanda edilmiş bir yargı erkinin kaygı verici bu hali, zamandan ve içinde bulunulan toplumdan bağımsız bir şekilde bundan daha net tanımlanamazdı herhalde.

Yargı erkinin yozlaşması ve siyasi iktidarın hegemonyasına girmesi, devletin başta güvenlik ve adalet olmak üzere, tüm fonksiyonlarını yok etmektedir. Bunun en son örneğini, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin 2023 seçimlerinde Hatay milletvekili seçilen Can Atalay’ın bireysel başvuru dosyasında vermiş olduğu hak ihlali kararına uymadığı ve bununla da yetinmeyerek gerekçeli kararında TBMM’ye adeta diskur verdiği, nihayetinde de hızını alamayarak Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunduğu kararında tecrübe ettik. Tabii bu karar ne ilkti ne de son olacak. Hatırlanırsa daha önce AİHM tarafından Demirtaş ve Kavala başvuruları hakkında verilmiş hak ihlali kararlarının gerekleri de yerine getirilmemişti.

KRONİKLEŞMİŞ TOPLUMSAL SORUNLAR

Esasen son zamanlarda sıkça karşılaştığımız mafya hesaplaşmaları, sokak ortasında infaz edilen siyasetçiler, savcı, hâkim ve polisle işbirliği içerisindeki çıkar amaçlı suç çeteleri, yargıda rüşvet iddiaları, kadın cinayetleri, çocuk istismarları, tarikatların siyaset ve bürokraside egemen hale gelmesi ve bunun gibi pek çok kronikleşmiş toplumsal sorunun temel nedeni, hukukun siyasallaşması ve yozlaşması sonucunda devletin güvenlik ve adalet fonksiyonunun bozulmuş olmasıdır.

Ancak belirtmek gerekir ki hukukun yozlaşmasından daha vahimi, yozlaşmış bir hukuk sisteminin, gitgide daha geniş kitlelerce kanıksanıyor oluşudur. Çünkü hukukun yozlaşması, devletin fonksiyonlarını zayıflatır ise de bu yozlaşma halinin toplum tarafından kabullenilmesi, devletin temelini tamamen çürütür ve bir süre sonra insanlar, bazı suç ve suçlu cenneti ülkelerde olduğu gibi, kendilerine yönelecek haksız saldırılara dahi karşı koyabilecek bir devlet erki bulamaz hale gelirler.

Türkiye’de ise hukukun yozlaşması ve siyasallaşması aşaması ne yazık ki çoktan tamamlanmış durumdadır. Bugün için yozlaşmış ve siyasallaşmış hukuk sisteminin toplum tarafından içselleştirilmesi aşaması da tamamlanmak üzeredir. Nitekim işleneceğini herkesin bildiği, fakat kimsenin engel olmadığı bir cinayetin öyküsünün anlatıldığı Marquez’in Kırmızı Pazartesi adlı romanında olduğu gibi, özellikle de 2017 anayasa değişikliği sonrasında yürütülen her siyasi davada, hukukun katledileceği, adaletin ayaklar altına alınacağı herkes tarafından biliniyor, bekleniyor, ancak başta muhalefet partileri ve sivil toplum olmak üzere hiç kimse etkin bir tepki vermiyor, veremiyor.

YASAMA ORGANI İŞLEVSİZLEŞTİRİLMİŞ

Hukukun yozlaşmasının en başat sebeplerinden birisinin, tek adam rejimi olarak kurgulanmış olan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olduğu artık herkes tarafından biliniyor. Zira cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş ile birlikte, devlet organları olan yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılmış oldukları bir devlet yönetim modelini ifade eden “erkler ayrılığı” tamamen ortadan kaldırılmış, yasama organı neredeyse tamamen işlevsizleştirilmiş, yargı organı ise yürütmenin kontrolüne geçirilmiştir. Böylece iktidarı denetleyecek fren ve denge mekanizması anayasal sistem içerisinde bilfiil yok edilmiştir. 

Şu halde erkler ayrılığının bulunmadığı mevcut sistem içerisinde hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi eşyanın tabiatına aykırı olduğundan, devletin bozulan adalet ve güvenlik işlevinin yeniden tesis edilebilmesi, yargının asli amacına ve görevine geri dönebilmesi, mutlak manada erkler ayrılığı ile donatılmış hak ve özgürlük temelli demokratik bir rejimin varlığı ile mümkün olabilecektir. Aksi halde özgür, demokratik ve müreffeh bir yaşamı hak eden gelecek nesillerimiz, ne yazık ki gitgide daha da baskıcı hale gelen, daha da özgürlükleri kısıtlayan, güvenlik ve adalet fonksiyonu tamamen yok edilmiş bir devlet mekanizması ve bu devlet mekanizmasını kanıksamış bir toplum içerisinde hayatta kalmaya çabalayacaklardır.

AV. ÖNER BULUT / CUMHURİYET