Elif Çakır’dan Yurtta Sulh Konseyi Tartışmasına Eleştirel Bir Bakış: Yok Mu, Var mı?
Darbelerin “Kimliği” ve Cuntacı Geleneği
Elif Çakır’dan “Yurtta Sulh Konseyi” Tartışmasına Eleştirel Bir Bakış: Yok Mu, Var mı?
YEREL GÜNDEM / ANKARA
Karar gazetesi yazarı Elif Çakır, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “Yurtta Sulh Konseyi” hakkındaki ifadelerini ele alarak, 15 Temmuz darbe girişimi ve buna dair yürütülen adalet sürecine dair dikkat çekici bir analiz yaptı. Çakır’ın yazısı, 15 Temmuz 2016’da Türkiye’nin demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen darbe girişimi sırasında kullanılan “Yurtta Sulh Konseyi” adıyla ilgili yargı kararı ve kamuoyundaki yanlış anlamaların üzerine odaklanıyor.
Darbelerin “Kimliği” ve Cuntacı Geleneği
Türkiye’nin darbe geçmişini hatırlatan Çakır, önceki darbelerde TSK içindeki cuntacıların kendilerine isim vermekten çekinmediklerini belirtiyor. 1960 darbesini gerçekleştiren “Milli Birlik Komitesi” ve 1980 darbesini yürüten “Milli Güvenlik Konseyi” örneklerini veren yazar, 15 Temmuz’daki darbe girişiminde kullanılan “Yurtta Sulh Konseyi” isminin, FETÖ’cü cuntacılar tarafından Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinden alındığını vurguluyor.
Mahkemenin Gerekçeli Kararı: Yanlış Yorumlanan Bir İfade
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında yer alan “Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin kimlerden oluştuğuna yönelik bir belgeye rastlanılmadığı” ifadesinin, bazı kesimler tarafından yanlış yorumlandığını belirten Çakır, bu ifadenin kamuoyunda yanlış algılara yol açtığını ifade ediyor. FETÖ’ye yakın sosyal medya hesaplarının, bu ifadenin yer aldığı paragrafı cımbızlayarak “Yurtta Sulh Konseyi yokmuş” iddiasını öne sürdüklerini ve bu algının sosyal medyada hızla yayıldığını belirtiyor.
Ancak Çakır, mahkemenin ifadelerinin bu şekilde yorumlanmasının yanlış olduğunu savunuyor. Yazısında, mahkemenin konseyin kimlerden oluştuğuna dair belge bulunamadığını belirtirken, konseyin varlığını reddetmediğine dikkat çekiyor. Bu durum, “Yurtta Sulh Konseyi” adının varlığına dair mahkemede ve kamuoyunda hiçbir ihtilaf olmadığını gösteriyor. Çakır, 15 Temmuz gecesi TRT’de okunan bildirinin altında “Yurtta Sulh Konseyi” imzası olduğunu hatırlatarak, konseyin varlığının açıkça bilindiğini, ancak mensuplarının kimliğine dair yazılı bir belge bulunmadığını vurguluyor.
Sosyal Medya ve Bilgi Kirliliği: Yanlış Yorumlamaların Yayılması
Çakır, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi kararının yanlış anlaşılmasının, toplumdaki bilgi kirliliği sorununu da gözler önüne serdiğini belirtiyor. Abdurrahman Dilipak’ın, sosyal medyada mahkemenin ifadesine yönelik yaptığı paylaşımın FETÖ’ye yakın hesaplar için bir dayanak oluşturduğunu, bu paylaşımın sosyal medya ve WhatsApp gruplarında hızla yayıldığını ifade ediyor. Çakır, bu durumu eleştirirken, bilgiye doğrulama yapmadan inanma eğiliminin toplumda yaygın bir alışkanlık olduğuna dikkat çekiyor ve bu tür paylaşımların sorgulanmadan kabul edilmesinin ciddi sonuçlar doğurabileceğini ifade ediyor.
Gerekçeli Kararın Devamındaki İfadeler: Konseyin Varlığına Dair Kanıtlar
Çakır, mahkemenin gerekçeli kararının sadece ilgili paragrafını değil, devamındaki detayları da inceleyerek, konseyin varlığını net biçimde ortaya koyduğunu belirtiyor. Mahkemenin kararında, darbe girişiminin “Yurtta Sulh Konseyi” adı altında gerçekleştirildiğine dair bir ihtilaf bulunmadığını ve darbecilerin TRT’den okuttuğu bildiride konsey adının geçtiğini ifade ediyor. Ayrıca darbe girişimi sırasında “Yurtta Sulh” adı altında oluşturulan WhatsApp grubu ve darbecilerin telsiz konuşmalarında bu ismi kullanmaları gibi kanıtların da mahkemenin gerekçeli kararında bulunduğunu belirtiyor.
Sonuç: Adalet ve Kamuoyunda Bilgiye Doğru Erişim
Elif Çakır, yazısında, bilgi kirliliği ve mahkeme kararlarının siyak ve sibak bağlamında anlaşılmasının önemini vurgularken, halkın resmi kaynaklara dayanmayan paylaşımlara karşı dikkatli olması gerektiğini ifade ediyor. Çakır, 15 Temmuz’un Türkiye için büyük bir travma olduğunu ve bu travmanın doğru anlaşılmasının önemini dile getiriyor. Mahkemelerin kararlarını doğru bir şekilde değerlendirerek bu tür spekülasyonların önüne geçmenin, toplumun adalete olan güvenini koruyacağını belirten Çakır, 15 Temmuz’un demokrasi tarihimizde derin izler bıraktığını ve bu izlerin doğru şekilde anlaşılması gerektiğini hatırlatıyor.
Elif Çakır’ın bu analizi, 15 Temmuz’un yarattığı travmanın toplumsal algılar üzerindeki etkisini ve bilgi kirliliğinin yargıya olan güvene nasıl zarar verebileceğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
What's Your Reaction?