Annem 91 Yaşından Sonra İzmirli Oldu!

"O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık..."

Annem 91 Yaşından Sonra İzmirli Oldu!

YUSUF İNAN YAZDI...

Annem 91 Yaşından Sonra İzmirli Oldu!

Kim derdi, Tokat Erbaa doğumlu annem İzmirli olacak. Annemin İzmir'e ilk geldiği günü hatırlıyorum. Sanırım 1994 yılı, yine bu mevsimdi. Annemi otogardan aldım, taksiye bindik, Güzelyalı'daki evimize gideceğiz. Taksi yayalara yol verdi. O yıllarda yırtık kot pantolonlar moda. Genç kızlar da yırtık kotları giymiş, annemin önünden geçiyor...

Annem bana döndü, "Oğlum halinize şükredin. Bak bu güzel kızlar yırtık pantolonla elin heriflerinin önünde sokakta yürüyorlar. Şimdi nasıl utanıyorlardır, değil mi?" demişti.

O gün anneme açıklama yapmadım. Anlatsam da anlayamazdı. Gençliği yırtık pantolonları yamayarak geçen anneme yırtık kotların moda olduğunu, genç kızların özellikle yırtık kot pantolon satın alarak giydiklerini anlatamazdım.

Sustum!

İşte annemin İzmir hayatı o gün böyle başladı...

Daha sonraki yıllarda da ara ara geldi, İzmir'de kaldı. İlk zamanlar bir ay, sonraki yıllarda 6 ay, bir sene kaldığı olmuştur.

Ama doğup büyüdüğü topraklara, Amasya'nın Taşova ilçesi, Uluköy kasabasındaki evine dönmeden edememişti.

Annem, nüfus kütüğüne göre 01 Temmuz 1933 yılında doğmuştu. Doğrusunu Allah bilir.

Annem Keziban Taş, ömrü boyunca okula gidemediği için üzüldü. Okula bir hafta gitmiş. Bir hafta sonra annesi okuldan alıp öküz otlatmak için göndermiş. Kezban Taş'ın babası Ahmet Taş, namlı bir usta ve düğün yemekleri yapan aşçıydı.

Annemin çocukluğu öküzleri otlatarak geçmiş. Bir kez ağacın dibinde uyuyakalmış. Öküzler de Yeşilırmak'ı geçerek başka köylere gitmiş. Babası annemi uyurken görünce hiç kızmamış. "Tamam kızım, sen üzülme, eve git, ben şimdi gider öküzlerimizi bulurum" demiş. Atıyla Yeşilırmak'ı geçerek öküzleri bulmuş ve eve getirmiş.

Annem bildiği tüm duaları annesinden dinleyerek öğrenmiş. Kendi çocuklarına da aynı sistemle öğretti. Ben de bildiğim duaları annemden öğrendim.

Annem 01 Temmuz doğumlu görünse de Koç burcu özelliklerini taşıyordu.

Çocukluğum annemle birlikte tarlada çalışarak geçti. Annem güzel tırpan biçerdi. Ben de arkasından bağlardım. Biz dokuz kardeşiz. Üçü küçükken ölmüş. Altı kardeş kalmışız. Abim liseyi Amasya'da okurdu. Beş kardeş, askeri manga gibi, annemle birlikte soğan tarlasına, karpuz tarlasına, tütün tarlasına, bamya tarlasına gider ve çalışırdık. En küçük kardeşimizi iki ağaç arasına salıncak yapar, salıncakta uyuturduk.

Babam 9 Aralık 2015 tarihinde Uluköy'de vefat etti.

Annem ve babam, Kezban Taş ve İzzet İnan, 25 Ocak 1951 tarihinde evlenmişler...

Annem de 21 Temmuz 2024 tarihinde İzmir'de vefat etti. İzmir Pınarbaşı Kabristanı'nda daimi ikametinde istirahate çekildi.

1994 yılında geldiği İzmir'de başka bir alemde yaşamaya başladı... Annemin 91 yıllık, babamın 81 yıllık hayatında bize öğrettiği en önemli şey "merhametli olun" öğüdüydü.

Annem, "Oğlum ister dağda gezin, ister bağda gezin, merhameti elden bırakmayın" derdi.

Kapıya gelen hiç kimseyi boş çevirmezdi. Haram helal çizgisine çok dikkat ederdi. Tarlaların sınırına dikkat eder, kimsenin malında ve mülkünde gözü yoktu.

Tarlada çalışırken başkasının tarlasındaki meyveden yememize izin vermezdi.

Çok lezzetli yemekler yapardı. Uluköy'ün bakır tepside yapılan meşhur böreğini yapan ustalardan biriydi.

İyi bir yöneticiydi!

8 – 7 – 6 – 5 – 3 yaşında çocuklarla 15 dönüm buğday tarlasını biçer, harmana gönderirdi.

5 dönüm pancarı çocuklarla söker, yaprağını keser ve kantara çekerdi.

Ömrü çalışarak geçti. Bize okumayı öğütledi.

"Keşke ben de okula gitseydim," derdi.

Kıtlık günlerini yaşamıştı. Halk Partisi'ne hep kızardı. Çocukken harmanda oynarken buğday yığınındaki damgayı, mührü bozduğu için babası bir müddet hapiste yatmıştı.

Jandarmanın ve vergi memurlarının buğdaylarını alıp götürdüğünü anlatır ve "Bu Halk Partisi'nin bastığı yerde ot bitmez," derdi.

Her bayramda kurban kestirir, derisini mutlaka camiye verirdi. Kızılay'a ve Türk Hava Kurumu'na güvenmezdi.

Jandarmalar gelip kurban derisini zorla almak isterdi, annem "seccade yapacağım" der ve vermezdi.

*

Annemle babamın hayatındaki en büyük dönüm noktası, Uluköy'deki tekkenin şeyhini arka arkaya üç kez rüyada görmeleri olmuş.

Babam, Ergüneş Baba olarak bildiğimiz Ergüneş Baba Tekkesinde yatan zatı arka arkaya üç kez rüyasında görmüş.

“İzzet evladım, gel benim tekkemi tamir et,” demiş. Üçüncüsünde babam, "Benim iki öküzümden başka bir şeyim yok. Nasıl tamir edebilirim?" demiş.

Öküzleri sat, dükkan aç, benim tekkemin onarımını yap,” demiş.

Babam o rüya sonrasında iki öküzünü satmış ve Uluköy'de dükkan açmış. İzzet İnan'ın dükkanı yıllarca fakir fukaraya mesken olmuş. Tekkenin onarımını yaptırmış. Annem ve babamın onarımını yaptırdığı tarihi tekke hala ayakta...

Köy sakinleri belli günlerde bu tekkeye gider, temizliğini yapar, orada ibadet eder. Şimdilerde bakımsızlıktan dökülüyor. Amasya eski Belediye Başkanı Mehmet Sarı bizim köyümüz sakinidir. Şimdilerde Mehmet Sarı'nın tekkeyi onarmak istediği konuşuluyor. Tekke ve köydeki tarihi hamam yıllara meydan okusa da bakımsızlıktan yıkılma aşamasına gelmiş görünüyor.

Ergüneş Baba hakkında kısa bilgi!

Uluköy’de, Rufai tarikatının kurucusu Seyyid Ebul-Abbas Ahmed el-Kebir’in torunlarından Seyyid Şemseddin Küçük Ahmed el-Rufai’nin tekkesinin yanı sıra bir de Ergüneş Baba tekkesi vardır.

Ergüneş Baba’nın kabri, namazgahı ve kaya içine oyulmuş çilehanesi, kasabanın kuzeyinde bulunan yüksek bir tepenin üzerinde hep bir aradadır.

Ergüneş Baba’nın yerleştiği yerin özelliğine ve önemine bakarak, onun Uluköy’de bulunma sebebi hakkında birçok şey söylemek mümkündür. Ergüneş Baba’nın yerleşim yeri olarak seçtiği mekan, bölgeden geçen tarihi İpek Yolu ve Yeşilırmak vadisine tamamen hakim bir tepenin üzerindedir.

Bilindiği gibi Anadolu-Türk şehirlerinin kuruluş ve gelişmesinde halkın dini inançlarının temsilcisi olan dervişlerin rolü çok büyüktü. Bu dönemde pek çok Horasan Ereni köylere yerleşerek inşa ettikleri tekke ve zaviyeler sayesinde halka dini tebliğ ve irşat işlerinde hizmet ettikleri gibi, memleketin imarı, iskanı ve siyasi tarihinde de önemli roller oynamışlardır.

Yerleşme ajanları olarak görev alan bu Türk dervişleri, önemli yerlere, boğazlara, geçiş alanlarına yerleşerek, bir yandan halka dini tebliğ etmişler, diğer yandan da Anadolu’nun fethinin altyapısını oluşturmuşlardır.

Annemle babam Kur'an Kursları açılmasına önem verirlerdi. Babam, "Köyde Kur'an Kursu varken, bağlarımız, tarlalarımız bereketliydi. Kur'an Kursu kapandı, köyde bereket kalmadı," derdi.

Babam Köy Enstitüsü'nde bir yıla yakın bir zaman okumuş. Ablaları "gurbet" diyerek Köy Enstitüsünden almışlar.

Babam bizim kasabanın en aydın insanlarından biriydi. Köye gelen öğretmenlere yardımcı olurdu. Onlara ev bulur, öğretmenlere veresiyede sınır koymaz, ihtiyacı olan öğretmene para yardımı yapardı.

Öğretmenler de babama saygılıydı. Tüm memurlar, öğretmenler, karakol kumandanı bizim dükkandan alışveriş yapardı.

İzzet İnan dürüstlüğü ve yardımseverliğiyle bilinirdi.

Yatılı okuldan köye tatile gelen öğrencilerin otobüs biletlerini alır, ceplerine harçlık koyardı.

Annemle babamı övüyor gibi olmayayım. Benim çocukluğumdaki insanlar, babamın ve annemin arkadaşları ve daha büyükler çok dürüst insanlardı. O insanların dürüstlüğü, yardımseverliği ve merhametini hatırladığımda bu eğitimi ve kültürü hangi okuldan, kimden aldıklarını sorguluyorum.

Birkaç olay!

Babam öğle namazına camiye gitti. Bana da "Kimseye veresiye verme" diye tembih etti. Namaz dönüşü sordu. "Önemli bir haber var mı?" dedi. Ben de, "Falan teyze geldi. Tezgahın üstündeki yiyecekleri istedi. Parası yoktu, vermedim," dedim.

"Oğlum sen ne yaptın? Bu köyde üç dul kadın var. Biz bu kadınlara sahip çıkmazsak bu köyün ahlakı bozulur," dedi.

O teyzenin evi dükkana uzaktı. O yiyecekleri bilyeli arabaya koyarak evine kadar götürüp vermiştim.

Babamın arkadaşları da ilginç insanlardı. Mecit emmi, tüm parasını babama verir, ihtiyaç olduğunda babamdan alırdı. Babam da bu sayede ihtiyaç sahiplerine veresiye yiyecek verirdi.

Dükkan komşumuz Zikri amca...

Babam birkaç ay dükkana gelemedi. Zikri amca kendi dükkanını kapattı, bizim kasaya oturdu. Babam gelene kadar dükkana sahip çıktı. Ben de kendisine yardım ettim.

Bu insanlar kimdi?

Nereden gelmişlerdi?

Öğretmenleri kimdi?

Bu kadar yüce gönüllü olmayı onlara kim öğretmişti?

Annem o neslin son temsilcilerindendi. O da vefat etti. Uluköy'de bir devir kapandı...

Annem dokuz kardeşti...Emine Hatun,  Zeynep, Döndü ve Pirinç kız kardeşleri, Cenderme Kadir abisiydi. Bir de küçük kardeşleri  Mehmet, Emine, Hatice, Fadime Taş vardı. Annemin amcası Mehmet emmi ve amca oğulları İzzet ve Salih dayımlarda yürekli  insanlardı. Onlardaki güzel ahlakı hep hatırlayacağım. Onların neşeli ve sürekli pozitif halini hiç unutmayacağım. 

Onların örnek hayatlarını zaman buldukça anlatmaya devam edeceğim...

Çünkü o güzel insanlar artık yok!

"O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık..."

*

Ruhları Şad Olsun...

YUSUF İNAN / YEREL GÜNDEM

www.yerelgundem.com

Twitter@Yusufinan2023

İnstagramyusufinan2023

İnstagramfondinan2016

E-Mail: [email protected]